7 Mayıs 2020 Perşembe

KONTROLLÜ HAYAT

Posted by   on


Muhalif Yerel yönetimlerini devlet içinde devlet olmakla suçlayan siyasi irade,

sermaye çevrelerinin yararına  devlet sorumluluğunu üzerinden atmakta hiç tereddüt göstermedi.

Sağlık Bakanı bütün sorumluluk Futbol Federasyonuna ait olmak üzere lig maçlarının oynanacağını ifade ederken sanki başka bir ülkenin  bakanı gibiydi.

Aynı durum AVM'ler  konusundaki  açıklaması için de geçerli oldu. AVM'ler zaten kendi kendilerine kepenklerini indirdiklerinden, yeniden açılmalarının  sorumluluğunun da siyasi iradeye ait olmaması gerektiğini ifade etmekte sakınca görmedi.
Gerçi  AVM’lerin 11 Mayısta açılacağı talimatı Cumhurbaşkanından gelmişti ama önemli olan günü kurtarma politikasıydı.


Ne güzel değil mi ? Yanlış olduğu besbelli kararların,  olumsuz sonuçlarına karşı, peşinen sorumluluk üstlenmemeyi garanti altına almak isteyen bir yönetim anlayışı ile yönetilmek isteniyoruz
Önlemlerin bu erken dönemde gevşetilmemesi gerektiği bilim ve uzman çevrelerince ısrarla
vurgulanırken, önceliklerin sermaye çevrelerinin talepleri ve beklentilerine göre belirlenmesinde ısrar edilmesi, siyasi iradenin bağımlılık ilişkilerini ve tercihlerini ortaya koyuyor. 


Antalya gibi başta turizm olmak üzere sektörel bazda kimi yerleşimlere serbestçe giriş çıkış imkanı tanınırken, tatil ve eğlence aktivasyonunda yer alacak bütün bağlı halkaların temas trafiğinin boyutları ve sonuçları değerlendirilmiş midir ? Bu sürecin takibi ve denetimi konusunda nasıl bir yol izlenecektir ve toplum bundan ne kadar bilgilendirilecektir ? 
Bu koşullarda içimizin rahat olması mümkün müdür ?

YKS  - LGS  sınavlarının Temmuz ayı son günlerinden Haziran ayına çekilirken, öğrencileri sağlık ve moral olarak düşünmek yerine, erken sınav tarihi ile birlikte turizm takviminin göz önüne alındığını görmemek mümkün müdür ?  
Bütün bu gelişmeler toplumun Covid-19 bulaşıcı hastalığın virüsü ile daha erken temas etmemize zemin hazırladığı son derece açıktır.  

O nedenle bilim çevrelerinin ve uzmanlık kuruluşlarının açıklamaları da ortaya koymaktadır  ki 2. dalgaya karşı hazırlıklı olmamız gerekiyor. 

Zira “kontrollü sosyal hayat” dedikleri bu uygulama, halen sosyal destek uygulamalarının, sağlık kontrolleri ile test kriterlerinin ve önleyici tedavi yöntemlerinin tartışma konusu olmaktan çıkmadığı, maske temin etme koşullarının dahi düzene sokulamadığı bir dönemde gerçekleştirilmektedir. 

Siyasi iradenin tek taraflı aldığı kararlarla gündelik hayatta yetersiz kaldığı, yanlış tercihlerde bulunduğu, son derece kapalı devre yöntemlerle bu süreci yöneterek, toplumda gelecek kaygısı yarattığı tartışmadan uzak bir konudur.  

Belli ki kendisine muhalif olanlarla, örgütsüz ve savunmasız bütün çevreler üzerinde acımasızca kamu otoritesini kullanarak, onlara karşı her durumda kendi bildiğini okumak isteyen bu yönetim anlayışı ile, sağlıklı ve  güvenli koşullarda yaşama şansına sahip olmamız mümkün görülmüyor. 
Hepimiz farkındayız ki toplumun hayati ihtiyaçlarının tespiti ve teminine yönelik toplumsal dinamiklerle ortak hareket etmek yerine, ayrıştırıcı söylemlere ısrarla devam edilmektedir.  
Oligarşik imtiyaza son verileceği söylemi ile meslek odalarının temsiliyetini belirleyen seçim sisteminin değiştirileceği söylenmektedir.
Darbe söylemleri ile de iktidarın yaslandığı tabandan destek beklenmektedir.  
Ama tam da oligarşik bir yaklaşım ve keyfiyetin dik alası yöntemlerle iktidar anlayışı ile ters düşen bütün oluşumların sesi kısılmak istenirken, sahillerin, göllerin, sit alanlarının tahribatı ve yapılaşmaya açılmasında hız  kesilmemektedir. 

Demokratik bir ortamın kırıntılarına dahi tahammül gösterememe aşamasına gelinmesi siyasi iradenin toplumu yönetme yeteneğinin olmadığının açık kanıtıdır. 

Bulaşıcı ve ölümcül Covid-19 hastalığı nedeniyle alınan önlemler, gereği gibi yerine getirilmeden hangi çevrelerin talepleri doğrultusunda “normalleşmek” istendiği bellidir ama bu nasıl bir normalleşmedir sorusuna cevap bulmak mümkün değildir. 

Birbiri ile çelişen, alınan önlemleri ve kararları yaz boz tahtasına çeviren, emeği ile geçinmek zorunda olanları işsizlik ve güvencesizlik tehditleri ile uygunsuz fiziki koşullarda çalışmaya zorlayan, normalleşelim derken yaşam koşullarımıza daha da fazla zarar verip verilmeyeceği  konusunda neden olunan tereddüt ve güvensizlik had safhadadır. 

Normal hayata geçiş koşullarının polisiye tedbirlerle yürütülmesi mümkün değildir. 

“Kontrollü sosyal hayata geçiş” derken siyaseten kontrol altına girmek, 
hiç kaale alınmamak ve 
her türlü keyfiyet altında sessiz kalarak 
konu mankenliği ile yetinmek toplumsal hayatımızda büyük çöküntülere ve  ciddi yaralara neden olabilecektir.

O nedenle ısrarla ve kararlılıkla toplumun tüm dinamikleri, uzmanlık kuruluşları ve emek güçleri kendi geleceklerini üzerinde söz ve karar sahibi olmak üzere dayanışma içinde gelişmelere müdahil olmalıdır. 

Hiç yorum yok:
Yaz yorum

-
Bültenimize Katılın