Muhalif Yerel yönetimlerini devlet içinde devlet olmakla suçlayan siyasi irade,
sermaye çevrelerinin yararına devlet sorumluluğunu üzerinden atmakta hiç tereddüt göstermedi.
Sağlık Bakanı bütün sorumluluk Futbol Federasyonuna ait olmak üzere lig maçlarının oynanacağını ifade ederken sanki başka bir ülkenin bakanı gibiydi.
Aynı durum AVM'ler konusundaki açıklaması için de geçerli oldu. AVM'ler zaten kendi kendilerine kepenklerini indirdiklerinden, yeniden açılmalarının sorumluluğunun da siyasi iradeye ait olmaması gerektiğini ifade etmekte sakınca görmedi.
Gerçi AVM’lerin 11 Mayısta açılacağı talimatı Cumhurbaşkanından gelmişti ama önemli olan günü kurtarma politikasıydı.
Ne güzel değil mi ? Yanlış olduğu besbelli kararların, olumsuz sonuçlarına karşı, peşinen sorumluluk üstlenmemeyi garanti altına almak isteyen bir yönetim anlayışı ile yönetilmek isteniyoruz
Önlemlerin bu erken dönemde gevşetilmemesi gerektiği bilim ve uzman
çevrelerince ısrarla
vurgulanırken, önceliklerin sermaye çevrelerinin talepleri ve
beklentilerine göre belirlenmesinde ısrar edilmesi, siyasi iradenin bağımlılık
ilişkilerini ve tercihlerini ortaya koyuyor.
Antalya gibi başta turizm olmak üzere sektörel bazda kimi
yerleşimlere serbestçe giriş çıkış imkanı tanınırken, tatil ve eğlence
aktivasyonunda yer alacak bütün bağlı halkaların temas trafiğinin boyutları ve
sonuçları değerlendirilmiş midir ? Bu sürecin takibi ve denetimi konusunda
nasıl bir yol izlenecektir ve toplum bundan ne kadar bilgilendirilecektir ?
Bu koşullarda içimizin rahat olması mümkün müdür ?
YKS - LGS sınavlarının Temmuz ayı son günlerinden Haziran ayına çekilirken, öğrencileri
sağlık ve moral olarak düşünmek yerine, erken sınav tarihi ile birlikte turizm
takviminin göz önüne alındığını görmemek mümkün müdür ?
Bütün bu gelişmeler toplumun Covid-19 bulaşıcı hastalığın virüsü ile daha
erken temas etmemize zemin hazırladığı son derece açıktır.
O nedenle bilim
çevrelerinin ve uzmanlık kuruluşlarının açıklamaları da ortaya
koymaktadır ki 2. dalgaya karşı hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Zira “kontrollü sosyal
hayat” dedikleri bu uygulama, halen sosyal destek uygulamalarının, sağlık
kontrolleri ile test kriterlerinin ve önleyici tedavi yöntemlerinin tartışma
konusu olmaktan çıkmadığı, maske temin etme koşullarının dahi düzene
sokulamadığı bir dönemde gerçekleştirilmektedir.
Siyasi iradenin tek taraflı aldığı kararlarla gündelik hayatta yetersiz
kaldığı, yanlış tercihlerde bulunduğu, son
derece kapalı devre yöntemlerle bu süreci yöneterek, toplumda gelecek kaygısı
yarattığı tartışmadan uzak bir konudur.
Belli ki kendisine muhalif olanlarla, örgütsüz ve
savunmasız bütün çevreler üzerinde acımasızca kamu otoritesini kullanarak,
onlara karşı her durumda kendi bildiğini okumak isteyen bu yönetim anlayışı ile,
sağlıklı ve güvenli koşullarda yaşama şansına sahip olmamız mümkün görülmüyor.
Hepimiz farkındayız ki
toplumun hayati ihtiyaçlarının tespiti ve teminine yönelik toplumsal
dinamiklerle ortak hareket etmek yerine, ayrıştırıcı söylemlere ısrarla devam edilmektedir.
Oligarşik
imtiyaza son verileceği söylemi ile meslek odalarının temsiliyetini belirleyen
seçim sisteminin değiştirileceği söylenmektedir.
Darbe
söylemleri ile de iktidarın yaslandığı tabandan destek beklenmektedir.
Ama tam da oligarşik bir yaklaşım ve keyfiyetin dik alası yöntemlerle iktidar anlayışı ile ters düşen
bütün oluşumların sesi kısılmak istenirken, sahillerin, göllerin, sit
alanlarının tahribatı ve yapılaşmaya açılmasında hız kesilmemektedir.
Demokratik bir ortamın
kırıntılarına dahi tahammül gösterememe aşamasına gelinmesi siyasi iradenin
toplumu yönetme yeteneğinin olmadığının açık kanıtıdır.
Bulaşıcı ve ölümcül
Covid-19 hastalığı nedeniyle alınan önlemler, gereği gibi yerine getirilmeden
hangi çevrelerin talepleri doğrultusunda “normalleşmek” istendiği bellidir ama
bu nasıl bir normalleşmedir sorusuna cevap bulmak mümkün değildir.
Birbiri ile çelişen,
alınan önlemleri ve kararları yaz boz tahtasına çeviren, emeği ile geçinmek
zorunda olanları işsizlik ve güvencesizlik tehditleri ile uygunsuz fiziki
koşullarda çalışmaya zorlayan, normalleşelim derken yaşam koşullarımıza daha da
fazla zarar verip verilmeyeceği konusunda neden olunan
tereddüt ve güvensizlik had safhadadır.
Normal hayata geçiş
koşullarının polisiye tedbirlerle yürütülmesi mümkün değildir.
“Kontrollü
sosyal hayata geçiş” derken siyaseten kontrol altına girmek,
hiç kaale
alınmamak ve
her türlü keyfiyet altında sessiz kalarak
konu mankenliği ile yetinmek toplumsal hayatımızda büyük çöküntülere ve ciddi yaralara neden olabilecektir.
O
nedenle ısrarla ve kararlılıkla toplumun tüm dinamikleri, uzmanlık
kuruluşları ve emek güçleri kendi geleceklerini üzerinde söz ve karar sahibi
olmak üzere dayanışma içinde gelişmelere müdahil olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yaz yorum