Bugünkü kent merkezi M.Ö.2. yüzyılda kurulmuş ve kent o günden bu güne kadar çeşitli
uygarlıkların beşiği olmuştur.
19. yüzyılın başında Konya iline bağlı kaza iken 1913 İlkbaharda Teke Sancağı bağımsız mutasarrıflık haline dönüşmüş, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar İtalyanların işgaline rağmen mutasarrıflık ve Bölge Komutanlığı Türkler tarafından yürütülmüştür.
Cumhuriyetin kuruluşunda Antalya çoğu ahşap evlerden oluşan 12 000 nüfuslu bir kentir. Yerli Türkler yaşayanların büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Kentte Türklere ait 7 camii, 1 hastane, 10 kadar okul, posta ve gümrük idaresi vardır. Ancak azımsanmayacak sayıda Yunan, Girit göçmenleri ile Rum azınlık ta bulunmaktadır. Rumlar, azınlık nüfusun 1/3'nü oluşturmaktadır. Rumlara aitte kentte 1 metropolik, 4 kilise, 12 okul ve bir itfaiye örgütü bulunmaktadır.
Kentin gelişimi, en eski yerleşim odağı olan kale ve kale içinden başlamıştır. Daha sonra merkez odaklı kale çerçevesinde ana yerleşme kütlesi oluşmuş, bu kütleden bağımsız yollarla ayrılan, ana yollarla gelişen irili ufaklı mahalleler oluşmuştur. Kentin bu şekilde gelişimi 60'lı yılların ortalarına kadar sürmüştür.
Antalya'nın da kent kimliğini merkezde ve çevresinde bulunan tarihsel ve doğal dokulu özgün çevre oluşturmaktadır.
Doğal Çevre:
Kentin doğal görünümü "Altta en güzeli ile Akdeniz, Lara ve Konyaaltı plajları, 2 ploto halinde gelişen ve denize dik inen 7 milyon yılda oluşmuş falezleri, çam ormanının denize birleştiği kıyılar, çağlayanlar, bunları süsleyen maki ve zakkumlar ve arkada zirvesi karlı Toroslar.
Tarihi Çevre:
Karain de ilk insanın başlattığı "Dünya Mimarlık Tarihi" odak noktasında Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı egemenliklerinin tarihi yapıları, öğeleri, buluntularını günümüze taşıyan ender kıyı kentlerimizdendir.
Antalya'nın, yine 60'lı yılların ortasına kadarki nüfus gelişiminin Türkiye'deki genel değişime koşut olduğunu görmekteyiz. 1927 yılında 12.400 olan nüfus, 1965 yılında 71.000'e ulaşmıştır. Nüfus gelişimi doğurganlığın yanı sıra köyden kente doğru göçten kaynaklanmıştır.
Ancak 1950'lerde 50.000 olan nüfus 70'lerde 10.000'e, 2000'lerde 650.000'e ulaşmıştır. Nüfus artış hızı da Türkiye ortalamasının üstüne çıkmış, 1995 sonrasında Türkiye'nin nüfus artış hızı en yüksek kenti olmuştur.
Ne olmuştur da kent birden bu kadar hızla büyümüş, göç almış ve bu günkü hale gelmiştir? Bunun için tekrar 1960 Antalya'sına dönmek gerekiyor.
Antalya Cumhuriyetin kuruluşundan 1960'lı yıllara kadar tarım ağırlıklı bir ekonomik yapıya
sahiptir. Bunun dışında hizmet sektörü ile ticaret en önemli sektörlerdir. Kapalı bir ekonomik yapıya sahip olan Antalya'nın tek ticari çıkış kapısı da şimdiki yat limanında bulunan iskeleydi.
1950'lerde başlayan göç ve kentleşme ile artmaya başlayan nüfusa bu mevcut ekonomik yapının yetmemesi, Demiryolunun yokluğu, karayolu standartlarında iyileştirme olmaması, daha önemlisi; komşu kent Mersin'de uluslararası taşımacılık standartlarında limanın açılması ve Antalya Limanı'nın tamamen devre dışı kalmasıyla Antalya'da ciddi ekonomik sıkıntı yaşanmaya başlanmıştır. Hatta birkaç ailenin elinde olan tarım sektörü tamamen çökmüştür.
Artık Antalyalı yeni arayışlar içindedir.
Aynı dönemlerde Türkiyede yeni ekonomik arayışlar içindedir ve ilk defa 1953 yılında
"TURİZM" den söz edilmeye başlanmıştır.
1953 yılında Turizm Endüstrisi Teşvik Yasası çıkartılmıştır.
1957 yılında Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur.
1960 yılında yapılan 5 Yıllık Kalkınma Planında "Turizm" geniş şekilde yer almış ve döviz getirici bu sektörde devletin alt yapıyı kurma ve özel sektörün de doğrudan üretken yatırımlar için özendirilmesi öngörülmüştür.
1969 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile ülkenin turizm olanaklarının değerlendirilmesi, kaliteli tesislere hızla kavuşması ve turizm değerlerinin israfını önlemek amacıyla Antalya-Çanakkale arasındaki kıyı badının kıyıdan 3 km kadar içeriye olan kısmı "Turizm Gelişme Bölgesi" olarak ilan edilmiş planlarının çalışmaları da bir yıl içinde bitirilmiştir.
1971 yılında turizm politikalarının hızla geliştirilmesi amacıyla "Turizm Bakanlığı" kurulmuştur. Turizm sektörü için yapılan bu çalışmalarda iklim koşulları, doğal ve tarihsel kimliği, Marmara kıyıları gibi 2. konutla bozulmaya başlamamış yapısıyla "Antalya" önemli yer tutmaya başlamış ve çalışmaların odak noktası durumuna gelmiştir.
1973 yılında Turizm Bakanlığı "İskandinavya Planlama ve Geliştirme Örgütü" (SPDA)'ya Antalya'nın master planlarını hazırlatmış ve bu plan çerçevesinde Antalya'daki Turizm girişimleri de hızlanmaya başlamıştır.
1973 yılında Turizm Bakanlığı ayrıca, Antalya'nın Turizm Nazım Planını hazırlatmıştır. Bu planın projeksiyon dönemi 2000 yılıdır ve 174.000 yatak kapasitesi önermektedir. Antalya'da yatak sayısı 1994'de 100.000'e ulaşmış, plan hedef yılı 2000'de ise önerilen yatak kapasitesini aşarak 230.000'i bulmuştur.
1975 yılında üç önemli proje uygulanmaya başlanmıştır. Güney Antalya Turizm Gelişim
Projesi, Side Turizm Gelişim Projesi ve Kaleiçi - Yat Limanı Düzenlenmesi Projesi.
Güney Antalya Projesi, Antalya Limanı ile Gelidonya Burnu arasında kalan 75 km. lik kıyı bandını kapsamaktadır ve 70.000 yatak öngörülmüştür. Dünya Bankası destekli projenin önemli yanlarından birisi de alt yapı çalışmalarının öncelikli yapılmasıdır.
Side Turizm Gelişim Projesi de; Antalya'nın doğusunda Side tarihi merkezi, Bingeşik Bölgesi, Acısu Sorgun Bölgesi ve Titreyen Göl mevkiinde 12 000 yatak kapasiteli alandır.
Kaleiçi Projesi ise, tarihi sit alanında yapılan düzenlemeleri kapsamaktadır. Eski liman (iskele) Yat Limanı olarak düzenlenmiştir. Devlet eliyle yapılan düzenlemeler uluslararası "Altın Elma" ödülü almıştır.
Ayrıca altyapı ve ulaşımla ilgili ciddi çalışmalar ve yatırımlara başlanmıştır.
Gelişmek!
Tabii bireylerin ve toplumun en önemli arzusu. Ama gelişmenin farklı boyutları olduğunu da unutmamak gerekir; Yani madolyonun öbür yüzünü:
*Kentlerde aşırı nüfus artışı,
*Doğal kaynakların hızla tüketilmesi,
*Çevre kirliliği; hava, toprak ve doğal ürünler arasındaki dengenin bozulması,
*Tarihi ve doğal varlıkların tahribi.
Eğer gelişmenin olumsuz etkilerini görmek istemiyorsak veya en aza indirmek istiyorsak gelişmeyi planlı hale getirmeniz gereklidir. Sadece planlamak değil, planı doğru ve tavizsiz uygulamak da planlama kadar önemlidir. İşte bu açıdan, Antalya'nın gelişmeye başlamasıyla birlikte planlama çalışmalarına ve bu planların uygulanmasına kısaca bakmak gerekiyor.
Antalya'da kent planlama çalışmalarına 1950'li yıllarda başlanmıştır. İlk kent planı 1957 yılında İller Bankası tarafından yapılmış ve İmar İskan Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Bu plan Kaleiçi ile birlikte, batıda Bahçelievler, kuzeyde Şarampol, doğuda Yenikapı ile sınırlı kalmıştır. Planlama öncesi yapılan araştırmalar ve tahminlerde önemli hatalar yapılmış, sayısal ölçümlerde yanlışlık ve tutarsızlıklar bulunmuştur. Antalya'nın özellikleri, iklim verileri göz önüne alınmamıştır. Kent bir Akdeniz kıyı kentinden çok kara kenti gibi planlanmıştır. Konyaaltı'ndaki 8 katlı yapılar bu planın ürünüdür. 1965 yılında planın yenilenmesine karar verilmiş, bu defa plan özel bir firmaya yaptırılmıştır. Ancak Bülent Berksan firması tarafından hazırlanan plan da eski planda yapılan düzeltmelerin ötesine geçmemiş ve 1973 yılında plan çalışmaları durdurulmuş ve 1974 yılında iptal edilmiştir. Kentin planı 1977 yılında Şehir Plancısı Zühtü Can'a verilmiş, öncelikle 1/25000 Nazım Plan çalışmaları yapılmış, Antalya Belediyesi planlama bürosuyla hazırlanan planlar 1980 yılında onaylanmıştır. Ciddi araştırma ve bilimsel etütler ile hazırlanan planda kentin yerleşiminin kuzeye kaydırılarak daha az verimli toprakların yerleşim amaçlı kullanılması, verimli toprakların tarım amaçlı korunması tasarlanmış, Kuzey Platosuna uydu şehir önerilmiştir. Doğu ve batı kıyıları ise hem turizm sektörünün ihtiyacı hem de kentlinin deniz kullanım talebi düşünülerek turizm amaçlı planlanmış, kıyı bandının arka tarafları ise tarım alanları olarak bırakılmıştır. Yapılan ulaşım anketleri verilerine göre yapılan ulaşım planlamasıyla güçlü bir ulaşım ağı oluşturulmuştur. Mevcut konut alanlarındaki yetersiz sosyal donatı alanlar artırılmış ve gelişecek bölgelerde de yeterli alanlar önerilmiştir. Limanın gelişmesini sağlamak amacıyla liman arkasında depolama ve ticaret alanları ayrılmıştır.
Antalya'yı iki binli yıllara taşıyacak çağdaş planın onaylanmasının hemen sonrasında 12 Eylül askeri yönetimini görüyoruz. Planı hazırlatan ve onaylatan Belediye, uygulama fırsatı bulamadan yönetimden uzaklaştırılmıştır. İlk bozulmaları da daha plan uygulanmaya başlamadan bu dönemde izlemeye başlıyoruz.
Önce Lara Kıyı Bandındaki 100 mt.lik "Doğal Sit Alan Sınırı "KTVKK" tarafından bir otelin talebi üzerine 30 mt. ye indirilmiştir. Askeri rejimin son kanunu "Turizmi Teşvik Yasası" uyarınca Turizm Bakanlığı plan değişikliği yetkisi almış ve plan bütünlüğünü gözardı ederek re'sen plan değişiklikleri yapmaya başlamıştır. Lara kıyı yolunun güzergahı aynı otelin talebiyle değiştirilmiştir. 1983 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanununun plan yapma, değiştirme, onama yetkilerini belediyelere vermesiyle önü alınamaz bozulmanın ilk adımları atılmaya başlanmıştır.
Gelen baskılarla kıyılarda turizm alanları önce konut alanlarına dönüştürülmüş, inşaat alanları tariflerindeki değişikliklerle yapı yoğunluğu artırılmış, subasman kotu 2.50 mt.ye çıkartılmış, turizm yapılarına bir kat ilave edilmesiyle konut projeleri önce turistik tesis olarak hazırlanmış ve ruhsat almış, inşaat aşamasında tekrar konuta dönüştürülmüşlerdir. Tarım alanları özellikle kooperatifler vasıtasıyla konut amaçlı imara açılmıştır. Her türlü bilimsel veriden uzak, keyfi uygulamalardan iki örnek vermek istiyorum.
1.Lara kıyı Bandı'nda sit alan sınırının 30 mt. indirilmesi ve kat yüksekliğinin arttırılmasının
irdelenmesi
2.Parsel boyutunda imar planı değişikliği yapılmadan artırılan yapı yoğunluğu a.1984 öncesi plan gereği yapılabilecek yapı boyut örneği.
b.1984 sonrası imar yasasının yanlış uygulaması ile subasman kotunun artırılması, bodrumun
iskana açılması, merdiven ve aydınlıkların yapı tanımı dışında bırakılması. c.Aynı yasa boşluğu ile çatı arasının kullanıma açılması.
Evet;
1994 yılına gelindiğinde Antalya'nın yeni profili ve kimliği işte bu şekli almıştır. Yeni bir plan
çalışmasının şart olduğu gerçeği Antalya Belediyesi ve ilgili meslek odalarında tartışılmaya başlanmıştır. Aynı yıl yeni Nazım Plan UTTA firmasına verilmiş, çalışmaları da iki yıl sonunda tamamlanmıştır. Planın bir çok olumlu yönü bulunmasına rağmen Antalya'yı 2000'lere taşıyacak planlamadan çok uzak olup, öncelikle Meslek Odaları olmak üzere toplumun da beklentilerinden çok farklıdır.
Öncelikle;
Planın havza boyutunda yapılması gerekmektedir. Çevredeki yerleşimler artık Antalya'nın birer mahallesi durumuna gelmiştir. Parçacıl planlar ileride içinden çıkılamaz boyutlara ulaşmaktadır.
Bir evvelki plan üzerinde yapılan değişiklik ve ilavelerle bozulan mevcut kent dokusunun iyileştirilmesi gerekmektedir. Oysa planlamada bunları görmek te mümkün değildir.
İhtiyaç olmadığı halde konut amaçlı yeni alanlar oluşturulmuştur. Planda 2015 yılı için projeksiyon nüfus 1.600.000 olarak öngörülmüş olmasına ve mevcut planda 1.000.000 nüfusu karşılayacağı halde, yeni planda konut alanlarında 3.500.000 nüfus için yer ayrılmıştır. Ayrıca bu alanlar verimli tarım toprakları üzerinde planlanmıştır. Kentin gelişimine koşut ulaşım planı bulunmadığı gibi sadece ulaşım raporu ile yetinilmiştir. Bütün itirazlara rağmen planlarda herhangi bir düzeltme yapılmadığı için planların iptali amacıyla 8 meslek odası dava açmış, dava 1998 yılında tamamlanmış ve imar planı İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Kentin tümünde imar planının iptal edilmesi kaos ortamı yaratmış, Davacı odalar ile Belediyenin uzlaşmasıyla yeni plan yapımına karar verilmiş, iptal edilen plandaki dava konusu alanlar plandan çıkartılarak geçici planın onaylanmasıyla kent gelişimini bu geçici planla sürdürmeye devam etmiştir.
Bu ortamda girilen 1999 yerel seçimlerinde Subaşı yönetimi seçimi kaybetmiştir. Alt Kademe Belediyelerinde de yönetimler değişmiştir. Ancak tüm belediyeler farklı partilerin temsilcilerinden oluşmuştur. Muratpaşa Belediyesi: DSP, Konyaaltı Belediyesi: ANAP, Kepez Belediyesi; MHP, Büyükşehir Belediyesi ise CHP’lidir. Yerelde oluşan kooalisyon ortamı kentle ilgili kararlara da yansımış, daha doğrusu karar almada sorunlar ve zaman kayıpları yaşanmıştır. Merkezi Hükümetin de koolisyondan oluşması kentle ilgili kararlarda olumsuzlukların yaşanmasına neden olmuştur.
Seçimler sonrası yeni yönetim geçici plan yerine yeni plan çalışmalarını başlatmıştır. Yeni planın hazıranması için Belediye bünyesinde “Nazım İmar Bürosu” oluşturulmuştur. Geçen dönem imar planının iptal nedenlerinden birisi olan Ulaşım Planının ise ihalesi yapılmıştır. Plan çalışmaları bu dönemde çok ağır işlemiştir. Bu da kentteki bozulmaların devamı anlamına gelmektedir. Nitekim plan tadilatları geçen dönemlerde olduğu gibi belediye meclislerinin en önemli gündem maddelerini oluşturmuştur. Geçen dönem başlanan ancak kentlinin tepkisini çeken, kent kimliğini etkileyecek bazı projeler ise bu dönem tamamlanmıştır. Beach-park ve Migros iki örnek olarak gösterilebilir. Migros ileride yaşanacak AVM modasının ilk adımıdır.
Muratpaşa belediyesi tarafından Belediye hizmet alanına yapılması planlanan ve Fabrikalar Bölgesindeki yeni AVM’lerde kamusal alanlarda ve yasal süreçler zorlanarak elde edilmiştir (Bkn:sayfa 10-11). Yine bu dönem Kundu bölgesinde yapılaşmanın hızlandığı görülmektedir. En önemli gelişme ise Lara Kent Parkı ve kıyı düzenlemesinde olmuş, kıyıdaki 5 turistik tesis iptal edilmiş, Kent Parkı STÖ desteği ile planlanmıştır. Kıyı düzenlemesi uygulaması tamamlanmış ancak Kent parkı’na başlanamamıştır.
I.Türel döneminde bu alan Turizm Bakanlığı tarafından “Temalı Park” adı altında özel firmaya tahsis yapılmış ancak kentlinin tepkisi üzerine uygulamaya başlanamaıştır. Yeni seçim dönemine gelindiğinde gerek nazım İmar Planının gerekse Ulaşım Planının tamamlanamadığı görülmektedir.
2004 yılında yapılan seçimlerde Büyükşehir Belediyesi yönetimi tekrar el değiştirmiş ve seçimi AKP almıştır. Seçim öncesi sunulan “Çılgın Projeler”in çoğunun çıldıramadığı bu dönemin ilk icraatı geçen dönem çoğu tamamlanan ancak neredeyse tamamının sosyal donatı alanlarını işgal ettiği ve kendi tesislerini bu alanlara yapmış olan turistik işletmelerin işgallerinin plan tadilatları ile yasallaştırılmasıdır. Turizm literatürüne “temalı oteller” olarak geçen, mimarlık literatüründe ise “rüküş” olarak adlandırılan bu tesislerin bulunduğu bölge iki dönemin ortak ürünü olarak Antalya’nın kimliğinde bugün önemli yer tutmaktadır.
AKP’nin belediyecilik anlayışının simgesel yapıları “battı çıktı” tabir edilen alt geçitler yeni yönetimle birlikte Antalya’nın da gündemine gelmiştir. Yine Türel’’in vaadlerinden hafif raylı sistem çalışmaları başlatılmıştır. Bu amaçla geçen dönem tamamlanamayan Ulaşım Planının ihalesi baştan yapılmış ve hızla tamamlanmıştır. Ancak o kadar hızlı tamamlanmıştır ki işi alan firma tarafından yapılmakta olan Isparta Ulaşım Planı ile Antalya Ulaşım Planları karışmış, Meclisten geçerek onaylanan planın bir kısmının Isparta’yı kapsadığı tespit edilmiştir. Dönemin plana önemi ve bakış açısı daha sonra yaptıkları planlara da yansımıştır. Tamamlanan Nazım İmar Planı başta Subaşı döneminde iptal gerekçelerinden birisi olan Kırcami denilen bölgeyi % 80 yapı yoğunluklu imara açmış, önceki dönemlerde kaçak başlayan bazı kooperatif alanları plana dahil edilmiş, yanlışla dolu Ulaşım Planı planlamada baz alınmış ve şehir içinde otuz adet katlı kavşak önerilmiştir. Bu ve benzeri yanlışlardan dolayı Mimarlar Odası’nın açtığı dava ile bu planda iptal edilmiştir. Bu dönemde kenti etkileyecek bir başka girişim ise Atatürk Parkı’nın kuzeyinde bulunan spor tesis alanına 100 katlı rezidans ve 40 000 m2. AVM projesidir. Bu proje aynı alanda yapılacak 35 000 kişilik stad ve 10 000 kişilik kapalı spor salonunun yapımı karşılığı ihale edilmiştir. Resim 11 de yapıların kent silüetindeki oransal etkisi açık olarak görülmektedir. Yatırımın gerçekleşmesi halinde bölgeye getirecek altyapı yükü, ekolojik sorunlar, alanın hemen yanında bulunan kent hastanesi ve yerleşim alanlarında yaratacağı gürültü problemleri ise göz ardı edilmiştir. Mimarlar Odasının mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı almış olmasına rağmen, Türel stadyumun inşaatıyla işe başlamıştır. Ancak Türel’in seçimi kaybetmesiyle proje durdurulmıuş, plan tadilatı yapılarak arazi belediye hizmet alanına dönüştürülmüştür.Tepkilere rağmen bu dönemde rezidans ve AVM projesi dışındaki yapıların inşaatı devam etmiştir. AKP’nin 2014‘de tekrar Büyükşehir Belediyesi’ni almasıyla kentte Türel’in kaldığı yerden projelere devam edebileceği endişesi hakimdir.
İlçe belediyelerinin kentsel alanlardaki ayrıcalıklı planlama çabaları da birkaç döneme damgasını vurmuştur. Bunlardan sadece iki AVM örneğine değineceğim. Fabrikalar alanı olarak bilinen alanda yer alan Dokuma Fabrikası önce özelleştirme kapsamına alınarak fabrikada üretim durdurulmuş, daha sonra satışına karar verilmiştir. Ancak Antalyalıların tepkisi ve eylemleri sonucu Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından alan Kepez Belediyesi’ne bedelsiz devredilmiştir. Kepez belediyesi fabrikayı ve alanı kamusal amaçlı kullanmak yerine bir firmaya 9.000.- dolar gibi sembolik bir bedelle 49 yıllığına tahsis yapmıştır. Firma hazırladığı projede fabrikaya ait binaları yıkarak burada kültür ve sanat etkinilerinin yapılacağı park olarak düzenlemiştir. STÖ tarafından oluşturulan “Dokuma Çalışma Grubu” projeye karşı çıkmış ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulununa alanın tescil edilmesi için
başvuruda bulunmuştur. Başvurusunda “Antalya’da tarımın endüstriye dönüşümünü simgeleyen ve Antalyalıların ortaklığı ile 2.Dünya Savaşı sonrası Doğu Alman ve Sovyetler Birliği’nin ortak projesi olarak yapılan tesisin, kentin önemli bir simgesi ve bir bölgeye adını vermiş olması” gerekçe olarak gösterilmiştir. Kurul fabrika binası, kreş ve hangar yapılarını tescillemiş ayrıca peyzaj düzenlemesini “Cumhuriyet Dönemi Peyzaj düzenlemesi“ özelliklerini koruması nedeniyle korunmasına karar vermiştir. Bu arada dönemin AKP’li Belediye Başkanı Erdal Öner fabrika içindeki makinaları hurda olarak satmıştır.
.
İkinci örnek ise Muratpaşa Belediyesi sınırları içinde bulunan Belediye Hizmet Binası alanında yaşananlardır. Muratpaşa Belediyesi’nin ilk Belediye Başkanı Mehmet Manavoğlu döneminde alanda Belediye Hizmet Binası yapılması amacıyla arazi “kat karşılığı” müteahhit firmaya verilmiş, bu nedenle plan tadilatı yapılarak arsa ikiye bölünmüş, müteahhide ait alan ticari alan olarak tadil edilmiştir. Kısa süre sonra müteahhit firma anlaşma ile zarar ettiğini belirterek Belediye Binasının inşaatını durdurmuş ve kendisine verilen yerde yapı
yoğunluğunun artışı talep etmiştir. Belediye Meclisi talebi kabul etmiş ve yapı yoğunluğunu
%100 arttırmıştır. Mimarlar Odası dava açmış ve mahkeme plan tadilatını iptal etmiştir. Ancak Evcilmen döneminde bazı ufak değişikliklerle müteahhit firmanın talepleri karşılanmış, ve bugünkü yapı kitlesi hukuksuzluğa rağmen ortaya çıkmıştır.
Kısaca bugüne ve yarına bakarak bitirmek istiyorum. Özellikle 12 Eylül den itibaren başlayan ve hızla devam eden hukuksuzluk ve kişiye özel ranta dayalı uygulamaların yarattığı olumsuzluklar, somut biçinde ortada olmasına rağmen hiçbir yönetimin farklı davranmadığını yada davranamadığını görmekteyiz. Son bir iki yıldır yapılmakta olan hazırlıklar Antalya’nın geleceği için ciddi sıkıntılar yaratacağı açıktır. Kırcami İmar Planı bunun somut örneğidir. Subaşı döneminde Nazım İmar Planının iptal ettirilmesinin en önemli nedenlerinden birisi olmasına rağmen 2014 yılında Kırcamisi % 80 yapı yoğunluklu olarak imara açılmıştır. Bu düzenleme, dönemin belediyesinin önemli bir başarısı olarak sunulmuştur. Kamu ortaklık payı ve sosyal donatı alanlarının ise % 35-40 da tutulması ise
“zaiatı düşük tutma becerisi” olarak yansıtılmıştır. 15 yıl önce bu alanın imara açılmasına karşı çıkan hiçbir meslek odasının itiraz etmemiş olmasıda düşündürücüdür. Bu dönemde sonuçlandırılan iki çalışma ise Antalya’nın geleceği için önemli kaygılar taşımaktadır.
Batı Çevre Yolu Uygulaması: Antalya’nın batısından geçecek ve Kuzey ile Batı’yı kent içinden geçmeden bağlayacak çevre yolu çalışmaları 10 yılı aşkın süredir Antalya’nın gündemindedir. Yasal olarak Karayollarının kamulaştırarak açılması gereken yol, karayollarının kamulaştırma yapmak yerine bölgenin imara açılması vasıtasıyla arazinin bedelsiz Karayollarına devredilmesi isteği üzerine yaşanmaktadır. Konyaaltı ve Kepez Belediyeleri’nin seçim dönemlerinde bölge insanına vermiş oldukları “imar sözü” ile Karayolarının talebi örtüştüğünde “rant koolisyonu” nun elini kolaylaşmıştır. Açılacak yolun iki yanı Akaydın döneminde % 20 yapı yoğunluğu ile imara açılmış ancak açılan dava ile imar planı iptal edilmiştir. Daha sonra Büyükşehir Belediyesi dışlanarak hazırlanan planla, 280 hektar alanın 36 hektarı ticari ve % 1,2 yapı yoğunluklu, kalan kısmı % 0,80 yapı yoğunluklu imara açılmak istenmiş ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tepkiler nedeniyle planı onaylanmamıştır. II.Türel döneminin ilk icraatı ise aynı alanda doğuda yol ile Düden çayı arası batıda ise aynı
alanın % 80 yoğunluklu olarak imara açmak olmuştur. %20 ile başlayan imar çalışmaları %
80’e ulaşmıştır. Kısa süre sonra bütün bölgeyi kapsayacağı açıktır. Bu alan verimli tarım alanlarıdır ve 500 bine yakın narenciye ağacı bulunmaktadır.
Expo2016: 2016 yılında yapılacak EXPO için yapılan hazırlıklar ve çalışmalar Antalya’da kuşku ile izlenmektedir. Kuşku iki nedene dayalıdır. Birincisi organizasyondaki başarısızlık ihtimalidir. Diğeri ise yer seçimi ve EXPO sonrası endişelerden kaynaklanmaktadır. Kent içinde veya yakın çevresinde alt yapısı hazır birçok alan bulunmasına rağmen Aksu Çayı taşkın alanı etkinlik merkezi olarak seçilmiştir. Taşkına karşı önlem için iki yılı aşkın süredir çalışılmakta olmasına ve milyarlarca lira para harcanmasına rağmen 2015 Ocak ayındaki yağmurlarda alanı sel baskınına maruz kalmıştır. Tarım ve hayvancılık Bakanlığına ait alanın etkinlik sonrası ne amaçla kullanılacağı gizlenmektedir. 2016 yılına kadar EXPO alanına raylı sistem getirilecek, hava alanı ile etkinlik alanı arasına altı adet köprülü kavşak yapılacaktır. Kanalisasyon çalışmaları tamamlanacaktır. Yoğunluklu olarak kamuya ait verimli arazilerin bulunduğu etkinlik alanın çevresine yapılmakta olan bu yatırımlar kısa süre içinde bölgenin büyük yapı şirketleri için cazibe alanı olarak imara açılacağı izlenimi vermektedir.
Hiç yorum yok:
Yaz yorum