21 Kasım 2015 Cumartesi

6360 sayılı yasa ve Antalya uygulamaları

Yerel yönetimlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için 6360 sayılı kanuna
ihtiyaç olduğu açıklanmıştı…

Buna göre yasa ile birlikte sayıları artırılan büyükşehir belediyeleri, bulundukları ilin mülki sınırları içinde Belediye yasası ve Büyükşehir yasası ile kendilerine tanınan yetki, görev ve sorumluluklarını kullanacaklardı.    

Böylece,

** Büyükşehir statüsünde (yaklaşık toplumun % 75 i) olan illerde yaşayan ve oy kullanan seçmenin çoğunluk tercihine göre (ilçeler ile mahalle olan köyler dahil ) tüm yerleşimlerin üstünde merkezi bir yerel yönetim düzenlemesi ve uygulamasına geçildi.  

** Bu haliyle Büyükşehir belediyesi yönetiminde bulunan anlayış, il mülki sınırlarının tamamında etkin ve belirleyici bir konum elde etmiş olmaktadır… 

Buna bağlı olarak bütün il sınırları içinde kendisini seçen çoğunluğun aidiyet eğilimlerinin ve siyasi tercihlerinin baskın olacağı etkinlikleri ve Siyasi getiri sağlamaya yönelik uygulamaları daha yaygın ve sık görülecektir.

(Antalya Büyükşehir Belediyesinin tüm ilçeleri kapsayan ilk merkezi icraatı geçen yıl gerçekleştirdiği ramazan şenlikleri etkinliği olmuştur. )

** bu yasal düzenlemenin esas amacı ise ;
yatırım ve işletmeciliğin coğrafi olarak genişlemesini, havza bazında ele alınmasını hedeflemektedir.

Yer altı ve yer üstü doğal zenginlik kaynakları üzerinde,   kamusal alanlarda ve kamusal hizmetlerde büyük ölçekli hareket serbestisini sağlanmasına yöneliktir.

Bu durum aynı zamanda ilgili yöre insanlarının inisiyatiflerinin, yaşam alanlarıyla ilgili doğrudan karar verme imkanlarının ellerinden alınması sonucunu da getirmiştir. (Onaysız, projesiz başlatılan Köprüçay HES inşaatı, Bütünşehir yasası sayesinde Büyükşehir meclisinde oylanarak sonradan yasallık kılıfına sokulmuştur. Hes’ler, taş ocakları, mermer ocakları nedeniyle Antalya’nın kırsal alanları, ormanları, suyu hızla yok edilmektedir. Köy tüzel kişiliklerinin ortadan kaldırılması, bu süreçte kırsal alanın ve doğanın talanını kolaylaştıracaktır.

** 2014 faaliyet raporunda Büyükşehir Belediye başkanı durumu şöyle açıklamış, “… Büyükşehir merkezlerinde ne hizmetimiz varsa bütün ilçelerde ve köylerde de olması için çıkarılan 6360 sayılı Kanuna göre yapılanmamızı hızla gerçekleştirdik. 

Yeni birimlerimiz ve ASAT ile bütün Antalya’da teşkilatlandık.  Belediye birimlerimizin yanı sıra Büyükşehir Belediyemizin şirketleri olan ANTEPE, ANET, EKDAĞ, ANSET ve ULAŞIM A.Ş. ile hizmetlerimizi Antalya’nın tamamına götürmeye başladık…”

“…ASAT ile içme suyu, kanalizasyon ve arıtma için 1 yılda 130 milyon 500 bin lira yatırım yapıldığı, içme suyu ve arıtma sorunu yaşayan ilçe kalmayacağı…”

“…300 milyon liralık EXPO-Meydan Raylı Sistem Hattı, 19 adet katlı kavşak ve kentsel yeni yolları anlatmakta…

Başlangıç olarak ifade edilen yalnızca bu yatırımlar il mülki sınırları içinde, tek merkezden verilen yatırım kararları ile yürütülecektir; bu süreç, bağlı şirketler, taşeron firmalar, adresi şaşmayan ihaleler, pazarlıklar, alım-satımlar, kredi kuruluşları, sermaye gruplarıyla birlikte değerlendirilmelidir…

Yatırımlarda kaydedilen yüksek maliyet, kamusal hizmetlerin bütünüyle ticarileştirilmesi gerçeği sonucunda kamudan piyasaya aktarılan sermayenin hacmi düşünüldüğünde bütün bu yönetsel ve mali düzenlemelere duyulan ihtiyacın ve dayatmaların nedeni daha iyi anlaşılmış olacaktır.

** Üstelik bu yasal düzenleme öylesine fütursuzluk ve keyfiyet sağlamıştır ki yukarıda sözü edilen ulaşıma yönelik yatırımların hiç biri planlama ilkelerine uygun gerçekleştirilmemiştir. Kısa bir süre önce ulaşım master planının güncelleştirilmesi için bir yıllık çalışmaya başlandığı basında haber olarak yer aldı. 

Yani ilin tek karar vericisi durumunda olan Büyükşehir yönetimi bu kadar km yolu, kavşakları, raylı sistem yatırımlarını herhangi bir onaylı ulaşım planına dayalı olarak yapmadığını ama bu yaptıklarına yasallık sağlamak üzere güncelleme çalışmalarına başladığını duyurmuş oldu.  

Diğer bir deyişle bu yasal düzenleme Antalya büyükşehir yönetimine “göç yolda düzelir” özgüveni vermiştir. Kuşkusuz bunun en önemli nedenlerinden biri bu usulsüzlükleri ve keyfiyeti ısrarlı bir şekilde takip edecek, sorgulanmasını sağlayacak etkili bir muhalefetin olmamasıdır…

Ne yazık ki bu gelişmeler tıpkı Boğaçayı projesinde olduğu gibi, maliyeti, işlevselliği, yer altı su kaynaklarından çakıl taşına kadar doğaya ve yaşam alanlarına vereceği tahribata rağmen megalomanik yatırımlara da heveslendirmektedir.

Aynı şekilde Konyaaltı projesi ile görüldüğü üzere hukuken söz sahibi olacakları konularda bile 2 ilçe belediyesinin devre dışında bırakılmasında sakınca görülmemektedir. Bu konuda da her iki ilçe belediyemizin sessiz kalması ayrı bir tartışma konusudur…

Yerel ihtiyaçlara öncelik verilmesi ve demokratik süreçlerin işletilmesi koşullarının, ilçe belediyeleri ve yerleşimlerin büyükşehir yönetimi ile yakınlığına ve uyumluluğuna bağlı olacağını görmemek mümkün değildir.

Son olarak diyebiliriz ki yerel yönetimler “ yerel ihtiyaçların karşılandığı – halka kentsel hizmetin sunulduğu” gibi yuvarlak yaklaşımlarla değerlendirilecek bir alan değildir.

6360 sayılı kanun ile Büyükşehir yönetiminin il bazında merkezileşmesi tamamen güncel ekonomi politikaların zorlamasına bağlı olarak, yerli ve yabancı sermaye gruplarının ihtiyaçlarının, küresel ekonomi aktörlerinin büyük ölçekli yatırım arayışlarının bir sonucu olarak geliştirilmiştir

20-30 yıl öncesinin Dünya Bankasının, OECD’nin, İMF ve  Birleşmiş Milletler eliyle küresel sermayenin yeniden yapılandırma adı altında havza bazında yönetim organlarının oluşturulması programı 6360 sayılı kanun ile resmiyet kazanmıştır…
-
Bültenimize Katılın