21 Şubat 2022 Pazartesi

MUHALEFETTEN BEKLENEN

İktidarın geri adımları ve buna yönelik açıklamaları hem önceki adımlarının haksızlığını, hem de gerçeklikle bağdaşmayan yüzünü ortaya koyuyor.


Tek adam yönetimine karşı muhalefet birleştikçe, hak arama mücadeleleri ile yaşananlara ve duygulara tercüman olan görüntüler ve sözler şarkı olup toplumun geniş kesimlerince yankılandıkça, bu geri adım atmaların hoş görülmeye yetmeyeceği çok açık…  

 

Kendi yönetim anlayışının bir sonucu olarak kendi kararlarıyla neden olduğu dertlerle dertlenirmiş gibi yapan bir iktidar filminin vizyona sokulmasının, inandırıcı olmasının maddi koşulları yok.
 

Hem suçlu hem güçlü olunmuyor. Hem sorumlu hem de üzerine toz kondurmamak da mümkün değil.
 

Gerçek pratikte yaşadıklarımızdır. Kamusal kaynakları havudu ile götürüp, tam da bu nedenle geniş halk kesimini külfet altında bırakıp, aynı gemideyiz demek,
onlardan tek taraflı fedakarlık/tevekkül çağrısında bulunmak zamanları geride kaldı.  
 

Yaşanan mağduriyetlerin kendi dışındaki nedenlerden kaynaklandığı, bunları gidermeye çalıştıkları izlenimi verilmek istense de, bu yaklaşım da itirazlar ve ortaya konulan dirençle bıçağın kemiğe dayandığının feryatlarını bastıramıyor.  


Herkes, doymak bilmeyen piyasacı bir sermaye düzeninin mahkumu olarak yaşamaya zorlandığının farkında. KDV veya başka indirimler ile bu soygun ve talana dayalı yoksullaşmanın ortadan kalkmayacağını defalarca sınayarak öğrenen bu toplum, enayi yerine konulmaktan da bıktı usandı.
Hiç olmazsa kaşıkla verdiğinizi kepçeyle almayın diyorlar.  

 

Üniversite sınavlarında baraj kaldırılmasının, gerçekte gençlere umut değil onları biraz daha oyalama ve para kazanma aracı olarak kullanılacağını ortaya koyduğu belli değil mi ? 
 

Niteliksiz eğitim süreci, üretimsizlik ve istihdamsızlık sonucu doğuran politikalar, kayırma, ayrımcılık ile beşikten mezara kadar toplumu kula kulluk kültürüyle yönetenler yeterince açığa çıktı. 

Muhalefette başka iktidarda başkalaşmak, işsizlik, eşitsizlik ve gelir adaletsizliklerinin sırf sermaye çevreleri ayakta kalsın diye her geçen gün hızla derinleşmekte olduğunu görmeyecek/anlamayacak kadar aptal değil hiç kimse.


Kadınlar, gençler, emekliler, iktidardan farklı kimlik/inanç sahibi olanlar, yaşam tercihleri farklı olanlar ve emeği ile geçinen dar ve sabit gelirli herkes iktidarların kum torbaları olmak istemiyorlar artık.  


Migros işçisinin eli kelepçeli gözü yaşlı görüntüsünün İstanbul Emniyetini derinden üzdüğü açıklaması ise  ne kadar ironik değil mi ?

Sermaye hegemonyasını sürdürmek üzere hak arama mücadelelerine karşı kullanılan sayısız zor, keyfi engellemeler, hukuksuz yaptırımlarla mağdur edilmeye devam edilenler için bu sözlerin ne kadar değeri olabilir ki ?


Bütün bunların üzerine tüy diken tek adam yönetimi anlayışının bu nedenle bir an önce sona ermesi konusunda toplum çoğunluğunca istenir hale geldiğini görmemek mümkün mü ?   

Siyasetin muhalif aktörlerinden beklenen ise  bu geniş mutabakat önünde engel değil yol açıcı ve birleştirici olmalarıdır. Çözülmesi gereken temel sorunumuzun bu iflah olmaz düzenin restorasyonu olmadığı çok açık.  

Toplumun öncelikli beklentisi insan onuruna yaraşır yaşam koşulları,  adil ve hakkaniyete dayalı bölüşüm ve kendi geleceği üzerinde söz hakkına sahip olmasıdır.
Cumhur İttifakının içinde yer alamayan bütün partilerden ve çevrelerden beklenen, öncelikle toplumu kutuplaştıran, birbirine düşman kılan, büyük bir çoğunluğun yoksullaşması pahasına yaşam kaynaklarımızın küçük bir azınlık için heba edilmesinin önüne geçmek üzere kayıtsız şartsız bir araya gelmeleridir.  
 

Bu amaçla hukuk güvencesini de yok eden tek adam yönetiminin tasfiyesi ve aynı zamanda çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi, barış ve adaletten yana çok sesli, çok dilli, çok renkli, çok kültürlü demokratik, laik, toplumcu bir ülkenin inşasının önünü açmalarıdır. Kimse üsümemeli. Dayanışmayla.


16 Şubat 2022 Çarşamba

NİFAKSIZ İTTİFAKLARA

Tek Adam Yönetiminden çıkış arayışları devam ediyor.


Hiç şüphesiz ki AKP/MHP çevresi de bu arayışın bir parçası olarak görülmelidir.

Hem eldeki radikal tabanlarının ortada kalmaması, hem de sorumlu oldukları bu yıkım döneminden en az zararla kendilerini kurtarmak için….

Elbet bu durum söz konusu partilerin kurmaylarının ve derin devlet aktörlerinin masasında olan gündem maddeleridir.


Asli failler bakımından esas hedef egemenlik ilişkileri bozulmamalıdır. Sermaye düzeni kesintisiz kendini yeniden üretebilmelidir.  Yangında öncelikle kurtarılacak bu ajandanın üzerine “milli ve yerli değerler” yazılması da bu nedenledir. Onların arayışı nemalandıkları bu iflah olmaz düzene sağlanacak destek ve rızadan ibarettir.  

Hep birlikte yaşamaktayız ki Tek Adam Yönetimi, topluma Şahsım Cumhuriyeti olarak yansımaktadır. Ama acımasız bir sömürü, kıyıcı bir talan, insafsız bir ayrımcılık ile derinleşen eşitsizlikler, keyfi dayatmalar ve ırkçı/dinci yönlendirmeler eşliğinde toplumun büyük bir çoğunluğunda kapana sıkıştırılmışlık duygusu hakim kılınmıştır.

  
Kapital hegemonyasına, yoksunluklara itirazı olan, kula kulluğun her çeşidine muhalif olduğu bilinen herkesin bahanesiz, sorgusuz, sualsiz derdest edilebileceği en sefil, en kişiliksiz, en baskıcı hallerin tehdidi altında yaşamaya zorlanması sürdürülebilir bir yaşam biçimi değildir.  

Hiç kuşku yok ki bugün ittifaklara neden olan itici  güç Tek Adam Yönetiminin devamını mı istiyoruz,  sona erdirilmesini mi ? sorusuna aranan cevaplardır.

O nedenle iktidar bloğunun dışında kalan her bir bireyin, çevrenin ve siyasi anlayışın tek adam yönetiminden çıkış arayışlarının son derece önemli ve değerli olduğunun altı çizilmelidir.
 

Nifaksız ittifaklara geçişin kolay olmayacağı da bellidir. Devlet politikası olarak da desteklenen kutuplaştırmaların ve ötekileştirmelerin her alanda canlılığını ve etkinliğini koruyor olması, toplumun daha güçlü ve geniş tabanlarda bir araya gelmesine engel olduğu açık bir konudur. İktidar odaklarının da bu politikayı gönülden desteklediği ve varlığını bu bölünmüşlüğe bağladığı da bir gerçektir.  

Cumhur ittifakı bileşenleri dışındaki her kesimin hemfikir olduğu konu, toplumun dertlerine çare üretebileceği ve kendini ifade edebileceği ortamın oluşturabilmesinin öncelikli ve yegane yolu tek adam yönetim anlayışına son verilmesidir.

Bu aşamada 6 partinin Millet İttifakı adı altında bir araya gelmesi  son derece olumlu bir gelişmedir. Desteklenmeli ve geliştirilmesi için çaba harcanmalıdır.

Bunun yanında Millet İttifakı dışında kalmayı tercih eden veya bu ittifakın içinde yer almasının kötüye kullanılacağı düşünülen ama Tek Adam Yönetiminin sona erdirilmesi konusunda ortak hareket edecek farklı ittifak arayışlarının da devam ettiği bilinmektedir.

N. Hikmet “Bulut mu olsam” şiirinde dediği gibi  “... deniz olunmalı…”; denize ulaşan akarsular haline gelinmelidir. Bu dayanışma ve birliktelik, barışın, emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin, laik ve bilimsel, toplumsal olandan yana bölüşümün, hukuk güvencesinin inşa edileceği demokratik bir hayata yelken açabilmemizi sağlayacaktır.


 

-
Bültenimize Katılın