İlk oturumda kent hukuku ve yapılı çevrede korunması gereken değerler üzerine çağrılı çerçeve sunumların ardından, ikinci oturumda Antalya özelindeki uygulamalara yer verilen ve herkesin katkı koyabildiği serbest değerlendirmeleri kapsayan çalıştayda, nitelikli bir kentsel yaşamın tüm canlılar için bir hak olduğundan hareketle kentin birlikte nasıl yönetilebileceği tartışıldı. Antalya’nın yerel yönetiminde çeşitli kademelerde görev alanlar, yerel dinamiklerin temsilcileri, farklı disiplinlerden meslek insanları ve kente/doğaya dair sorumluluk taşıyan yurttaşların yanyana gelme imkanları oldu.
KENTSEL YAŞAMA KAYITSIZ KALMAMALIYIZ
Çalıştayın çevçeve sunumlar kısmında vurgulanan en temel öge, sağlıklı gıdadan, temiz suya, nitelikli bir çevreden, doğal alanlara dek yaşamsal hakların bir bütün olarak ele alınmasının gerektiğiydi. Her ne kadar günümüzde ülkemizdeki kurumsal yapılanmalar bu hakların temini konusunda yeterli düzeyde çaba göstermiyor olsa da, bu kurumsal yapılanmaların, kamusal çıkarları gözeten bir yaklaşımla yeniden yapılanmaları hususunda ısrarcı olmamız gerektiği işaret edildi. Bu bağlamda toplumsal ilişkileri yönlendiren yasal düzenlemeler olsa da, yasaların ve uygulamaların toplumsal sınıf çatışmaları ile belirlendiği unutulmadan toplumsal mücadelelere kayıtsız kalınmaması gerektiği vurgulandı.
KENT SAKİNLERİ KENT YAŞAMINA MÜDAHALE ETMELİDİR
Yasa koyucu olan egemenin gücü karşısında, ezilenlerin ve dışlananların kendilerine alan açmak, güç kazanmak amacıyla yargısal aktivist olmaları kayda değer bir yol olarak görünüyor. Kent hukukunu tesis etmek amacıyla yargısal aktivizmi, devletin toplum tarafından kuşatıldığı ve toplumun iktidarlaştığı bir süreç için potansiyel imkanlardan biri olarak görmek mümkün. Kent hakkı da bu bağlamda kentsel mekanın üretim süreçleri ile doğrudan ilişkili. Güç ilişkilerini yeniden düzenlemek için mülkiyet haklarından bağımsız olarak kentte yaşayan herkesin katılımı gerekiyor.
Antalya’nın kentsel ve çevresel sorunlarının, tarihsel birikimden jeolojik yapıya, planlama sorunlarından imar “barışı”na, ayrıntılı olarak tartışıldığı ikinci oturumda kenti birlikte yönetmenin olasılıkları üzerine görüşler aktarıldı. Katılımcılık basamaklarının en üstü olan, kentlinin söz, yetki ve kararları verebildiği, denetleyebildiği aşamaya erişmenin yolunun bilinçli bir şekilde yanyana durmak ve her bireyin yapabilir kılınması ile mümkün. Bu çerçevede koruma hukukunu da haklar bağlamında ele almak gerekiyor. Koruma bir bütüncül politika olarak ele alınmazsa, dışlayıcı bir durum yaratabiliyor. Kentler nihayetinde sadece yapılardan değil, bu yapıları var eden ilişkiler bütününden oluşuyorsa, sistemin dayattığı menfaat ilişkileri, kimlik politikaları karşısında kapsayıcı bir yaklaşıma ihtiyaç var.
KAMUSAL ÇIKARLARIMIZ VE TOPLUMSAL DEĞERLERİMİZ KORUNMASI GEREKEN ÖNCELİKLİ HAKLARIMIZDANDIR
Korumanın sosyal adalet, eşitlik, refah düzeyini arttıracak, kültürel değerlerle doğrudan ilişki kurmamızı sağlayacak ve aşağıdan yukarıya, kamu yararı gözetecek şekilde ele alınması gerekiyor. Bu bağlamda mülkiyet hakkının sınırlandırılması gibi sorunsallar da karşımıza çıkıyor. Karşılaşılan sorunlarda kamusal çıkarlarımızın ve tarihsel, doğal, kültürel değerlerimizin korunması doğrultusunda geliştirilecek çözümler, kenti bir arada yönetmenin bir hak olmasının ötesinde bir zorunluluk olarak görülmesini de kolaylaştıracaktır.
Haklar bağlamında kent hukukuna dair görüşlerin serbest olarak tartışıldığı son oturum ile kapanan çalıştayda, Kent Hakkı Forumu ile belirlenen temalar üzerine yeni buluşmalar düzenlenmesi ve bu yolda kolektif çabalara girişilmesi gerektiği katılımcıların ortak görüşleri olarak ifade edilmiştir. Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.
Hiç yorum yok:
Yaz yorum