Adli yıl başlıyor. Açılış Saray’da yapıldı.
Yargının kalburüstü kadrosu
“önce tek adam sonra hukuk”
karesinde yerini aldı.
Şimdiki zamanın önde gelenleri artık bu tür merasimlerden rahatsız olmuyorlar… Zaten “kıyamet gününü” düşünerek karar verin diyenlerin yer aldığı HSK çatısı, “kıyametin pratiklerini” fazlasıyla ortaya koymuş olması nedeniyle, savcı ve yargıç olarak kalmak isteyenlerin hissiyatlarını yansıtmaları pek mümkün olmuyor…
Denilebilir ki artık hiçbir meslek, hiçbir kurum yalnızca var oluşundan dolayı doğru ve meşru sayılamayacağı daha fazla kabul görür hale geldi.
Adli işler gibi sağlık, eğitim, kamusal faaliyet gerektiren hemen bütün alanlar kelimenin tam anlamıyla raydan çıktı. Hukuk ise bütün faaliyet alanlarının düzenleyicisi, adalet duygularını zedelemeden, adeta bir “ray gibi” bir arada tutarak, herkes için esaslı bir güvence kaynağı olması beklenen bir kavram. Ne var ki yaşanan çözülmeler, hak ihlalleri ve yaz boz tahtası haline getirilen düzenlemeler ve pratikleri, hukuku / yargılama sürecini / yargının unsurlarını güvenilemez hale getirdi…
Hiç kuşku yok ki içinde bulunduğumuz günlere siyasi iradenin kötü yönetim anlayışı ile geldik. Toplumu, savaş koşullarına ve ekonomik krize mahkum etmekle kalmayan siyasi irade, hukuku da, yargılama sürecini de devlet katından gelen, bilinen bilinmeyen her türlü musibete “kalkan”, muhalefete karşı da “koçbaşı” olarak kullandı.
Ülkemizin tüm zenginlik kaynaklarını sermaye dünyasına tahsis ederken, kendisinin de zenginleşme aracı haline getiren siyasi irade, yaşanan bütün olumsuzlukları “bizim tercihimiz değildi” açıklamasıyla geçiştirmeye çalıştı.
Toplumun dinsel inançları ve milliyetçi duygularını kullanarak iktidarda kalmak üzere sahnelediği senaryolar ise son derece ayrıştırıcı oldu ve olmaya devam ediyor.
Ne yazık ki kurulmak istenen bu yeni hukuk düzeninde piyasacılığın acımasızlığına, sermaye dünyasının insafına terk edilen toplumun çok büyük bir kesimi, gelecek güvencesinden yoksun, korkulu ve endişeli bir bekleyiş içerisindedir.
Olağanlaştırılan OHAL ile siyasi iradeye ters düşülmemesi mesajı verilirken, arabuluculuk, uzlaştırmacılık gibi güçlünün güçsüz üzerindeki tahakkümünü daha da fazla hissettirecek uygulamalar kurumsallaşma yoluna girmiştir. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önüne konulmak istenen sınırlamalar, engellemeler ve hak mahrumiyetleri ise hukuku adeta bir sopa gibi kullanılmak istendiğini ortaya koymaktadır..
Ahvalimiz bu haldeyken yeni bir adli yıl daha hayırlı olsun diyoruz ama bundan daha önemlisi adil yargılanma hakları gasp edilen cezaevindeki, açık grevindeki avukatlara, gazetecilere, öğrencilere, milletvekillerine ne olsun ? yakınlarını kaybeden, karşılaştıkları adaletsizlikleri dillendiremeyen Soma İşçilerine, Cumartesi annelerine ne olsun ? savaş kurbanları, işsizler, sürgünler, ay sonunu getiremeyen emeği ile geçinen dar gelirliler ne yapsın ? Taciz, istismar, cinsiyet, inanç, köken kurbanları nasıl yaşasın ? Kısacası iktidar eliyle yürütülen insan ve doğa kıyımının mağdurları bu şa şaalı kutlamaların neresinde dursun ?
6 Eylül 2018 Perşembe
ÖNCE TEK ADAM SONRA HUKUK
Av.Mustafa Şahin Antalya Kentli Dayanışması
1958 Burdur doğumlu.Orta öğrenimini Konya Anadolu Lisesi'nde yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Evli Cankat ve Berkin isminde iki çocuğu var.İnsan Hakları Derneği Antalya Şubesi Kurucu Yönetim Kurulu Başkanlığı, Antalya Çağdaş Eğitim ve Kültür Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Üyeliği, Özgürlük ve Dayanışma Partisi Antalya Kurucu İl Başkanlığı, Bir gönüllü oluşum olan Antalya Kent Gönüllüleri Dayanışması (sivil yurttaş girişimi) Kurucu Üyeliği, Antalya Barosu iki dönem Yönetim Kurulu Üyeliği, Antalya Kent Konseyi'nde yer aldı . Bir gönüllü oluşumu olan Antalya Kent İzleme Platformu kurucularından.Aynı zamanda Tabiatı Koruma Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi. Antalya Barosu'nda kayıtlı, halen serbest avukatlık mesleğini sürdürüyor.
Hiç yorum yok:
Yaz yorum