21 Aralık 2015 Pazartesi

Temcit Pilavı Gibi* Boğaçayı Projesi**

Posted by   on

Karaman Çayı, Doyran Deresi ve Çandır Çayı birleşiminden oluşan (Resim 1)
Boğaçayı Türkiye’de yılın dört ayı itibariyle en yüksek yağış alan bölgesinde bulunuyor. Boğa gibi önüne geleni taşıyarak Akdeniz’e akması nedeniyledir ki bu çaya Boğaçayı deniliyor…  (Resim 2)




PLANLAMA ÇALIŞMALARINDA ÖZEL MÜLKÜN “BOĞAÇAYI” ZAFERİ !!!

1998 de DSİ  Etüt Plan Şube Müdürlüğünde ve DSİ Genel Müdürlüğünde onaylanan Boğaçayı Taşkın Korunma Planlama raporuna göre seddeler arası yatak genişliği 300 metre olarak belirlendiği açıklanmıştır. Bu çalışma ilçe köy gibi düşük yoğunluğu olan yerleşimler esas alınarak 500 yılda bir gelebilecek büyüklükteki veriler esas alınarak yapılmış. Uzmanların saptamalarına göre temel alınması gereken yoğun yerleşim kriteri olan 1.000 yıllık veriler esas alınması gerekirdi. Nitekim bu durumda yatak genişliği 350 metre olarak belirlenmesi gerekiyordu. Daha o tarihlerde 350 metre içinde yer alan yapılaşmalar da söz konusu olduğundan olsa gerek 500 yıllık verilere göre yatak genişliği belirlendiği anlaşılmaktadır.  

Ancak 300 metrelik bu yatak genişliği bile fazla bulundu ve ağırlıklı sol sahilde arsası bulunan özel mülke konu arazi sahiplerinin yoğun uğraşları sonucunda yatak genişliği 260 metreye düşürüldü. Antalya DSİ bu dayatmaya onay vermeyen mühendisini Elmalı’ya sürgün ederek, yatak genişliğini daraltma kararı almakta sakınca görmemiştir.
                                                                                                                       
Böylece 350 metre olması gereken yatak genişliği 300 metrede tescil edilmiş, ancak  kısa bir süre sonra 260 metre genişliğe düşürülmekle  “boğayı” azgınlaştırmanın zemini de hazırlanmıştır. Kuşkusuz bunun arkasından gelen düzenlemeler ve yapılaşmalar da azgınlaştırılan boğanın hızına hız kattı. Örneğin, uzman görüşüne göre 260 metre yatak genişliğine göre yeni yapılan köprü sağ ve soldaki seddelerin üst kotu ile köprünün üst kotu aynı olacak şekilde inşa edildiğinden bir de bu nedenle suyun akacağı kesitte kayıp yaratıldı.

Böylece delik deşik edilen planlama çalışmaları sonucunda taşkın sularının önce köprü kirişlerine, daha sonra köprü üstüne ve nihayet sağ ve sol sahilde bulunun seddeleri yıkarak çevreye yayılması söz konusu olmuştur. Zaten suya doygun olan zeminin, yapıları ne şekilde etkileyeceği ve özellikle Hurma bölgesindeki yapılaşmaların bu nedenle tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiği görüşü ciddi bir gündem maddesi haline gelmiştir.  

BOĞAÇAYI’NDA SANDAL HAYALLERİ…

Üzerinde çeşitli senaryoların üretildiği Boğaçayı, zamanında Konyaaltı Belediyesinin bizzat ilgi alanları arasındaydı. Antalya Deniz Ticaret Odası da Boğaçayı’nda liman olabilir mi araştırmaları yaparken ayranı iyice köpürttü, iştah kabarttı. Sonradan ısrarından vazgeçse de o dönemlerde Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in hayal dünyasına konu yerleştirilmiş oldu.  Ardından hayalleri süsleyen resim üzerine resim üretimleri başlamaya başladı…  (Resim 3 -4) 

Son üç yerel seçimin vaatleri arasında yoğun olarak yer alan Boğaçayı projesinin yeni versiyonu ise Büyükşehir Belediyesinin ASAT çatısı altında gerçekleştirilen sunum ile sahne aldı. (Resim 5-6)

BOĞAÇAYI İLE VERİLEN MESAJLAR…

Kabul etmek gerekiyor ki AKP yönetiminin Boğaçayı üzerinden kamuoyunu etkileme süreci yaşamaktayız. Tıpkı Kanal İstanbul çıkışlarında olduğu gibi, öncelikle emlak ve inşaat piyasasını hareketlendirme hedefi başta olmak üzere yürütülmek istenen bir operasyon söz konusudur. Bu proje kendisini sürekli gündemde tutacak, ilişkilerinin canlı kalmasını sağlayacak. Uzun yıllara yayılacak böyle bir proje ile (gerçekleşse de gerçekleşmese de) ulusal ve ulus üstü sermaye dünyasına verilen mesajlarıyla güven tazelenecek. İşte bakın denilecek “kentin geleceği (piyasalaştırılması) için efsanevi işler yapıyoruz, “azgın boğa” yı bile ıslah etmek ve buradan sermaye dünyasına kan vermek için mücadele veriyoruz”. Halka yönelik de “esnafı uçuracağız, işsizler iş bulacak, standartlar yükselecek, dünya buraya akacak,  hayat bayram olacak” söyleminin önemli bir malzemesi olacaktır.    
BUNUN ADI RANT SAĞLAMA DEĞİL RANT KOLLAMADIR…

Kuşkusuz ki tamamen kamusal bir tasarrufun konusu olan ancak sermaye çevrelerinin kendilerini yeniden üretme aracı olarak kullanılmak istenen Boğaçayı projesi de, benzerlerinde olduğu gibi kamusal alanlar hoyratça kullanılmak istenmektedir. Dağları, tepeleri, ormanları tüketmiş ve şehre inmiş aç kurtların saldırısına uğramış gibiyiz. Kamusal yarar, kamusal çıkar gibi kavramların önemsizleştirildiği veya içinin boşaltıldığı bir anlayışın temsilcisi olarak kamuya ait ne varsa ticarileştirmek ve özelleştirmek üzere rol alanlar, Boğaçayı projesi ile planlama ilkelerine, kentsel yaşama, doğaya vereceği tahribatların üzerilerini söz cambazlıklarıyla ve iktidar olma imkanlarıyla örtmeye çalışmaktadırlar.

Yerel yöneticilerimizin arsa kazanma, daha fazla alanı imara açma, kendilerince yöreyi ve piyasayı canlandırma, belki bu yolla belediyesine katkı sağlama gibi ihtiyaç ve insan merkezli olmayan arayışlara kafa yormalarını makul karşılayanlar olabilir… Ne var ki Boğaçayı projesi artık rant sağlama girişiminin ötesinde rant kollayan bir proje haline geldiğini görmemek mümkün değildir… Kamuoyunu etkilemek için global mühendislik ve yatırım firması çizimleri ile kent dışından davet edilen bilim insanlarının sunumu bile bu durumun önemli bir kanıtı olmuştur.  

Bu proje çıkar ve baskı gruplarının, yıllar boyunca ortaya konulmuş olumsuzluklarına karşın kamusal bir alanda kamusal bir otorite tarafından "yapay" olarak yaratılmış bir ekonomik transferi elde etmek için giriştikleri faaliyetler ve bu amaçla yapılan harcamalardan başka bir görüntü vermemektedir. O nedenle bunun adı “Rant Kollama”dır. 

Bu amaçla farklı siyasi parti temsilcilerinin kol kola hareket etmesinde şaşılacak bir yan bulunmamaktadır. Çıkar kardeşliği, rant kardeşliği olduğunda “ayranı yok içmeye…” özdeyişinin de anlamı olmamaktadır… Çünkü “içecek ayranı bile olsa” doğal ortamda ve insan yaşamında neden olacağı telafisi imkansız tahribat riski ve ihtiyaç tespiti olmaksızın kamu kaynaklarının sorumsuzca harcanacak olması gerçeği nedeniyle teşebbüsü bile gayri meşru olan bir girişim ile karşı karşıyayız. Batı çevre yolu ve Kırcami’de yaşananlar rant kardeşliklerinin örneği olmuşsa, Boğaçayı projesi de  siyasi hesaplar, çıkar çevrelerinde yaratılan beklentileri ile rant kollamanın adı olmuştur. 

BOĞAÇAYI PROJESİNİ İRDELEMEK ABESLE İŞTİGAL ETMEK Mİ ?

Bu nedenle, Boğaçayı projesi, Çevre Mühendisleri, İnşaat Mühendisleri gibi konu ile ilgili  hemen hemen tüm meslek odalarının, Kent Konseyinin, Deniz Ticaret Odasının, öğretim üyelerinin, uzman kişi ve kuruluşların, DSİ ve ASAT başta olmak üzere resmi kurumların zamanında üzerinde inceleme/çalışma/değerlendirme yaptığı, fayda/zarar üzerine görüşlerini  bildirdiği bir proje oldu.
Ama AKP anlayışının, ortaya çıkan bütün olumsuz görüşlere meydan okuma ritüelleri ile yoluna devam etmesi, yaratmak istediği algı ile rant kollayan safında, bu alandan maddi ve sübjektif getiri elde etmeyi hesap ettiğini ortaya koymaktadır. 

KAMUOYUNDAN GİZLENEN BOĞAÇAYI HAKKINDA YARARLI BİLGİLER…

> DSİ, Boğaçayı Planlama çalışmaları aşamasında, teknelerin de boğaçayına girebilmesi düşünülebilir mi sorusunu incelemiştir. Sahilden 500 m içeriye kadar olan bir kısımda yıl boyu 2 metre derinlik sağlanabilmesi için her yıl yataktan 260.000 m3 su altında kazı yapılması gerekeceği; her yıl tekrar edilen bu çalışmanın maliyeti bir yana, sahilden içeriye girecek insanların ve teknelerin bir taşkın sırasında uğrayacağı zararın da ön görülmesi gerekeceğinden bu konu planlama dışında tutulmuştur… .

> Çevre Bakanlığı’nın Boğaçay için Rp=500 yıl ortalama tekerrür aralığı olan feyezan debisinin 2133m3/sn olduğu ve ‘Derenin ıslah projesinin 260m genişliğinde sağ ve sol sahilde yapılacak seddeler ve Boğaçayı’nın lodostan etkilenmeden denize çıkışını temin edecek mendirek yapımı öncelikler arasında yer alması gerektiği saptaması bulunmaktadır…
  
 Aynı bakanlıkça Resmi Gazetede yayımlanan su kaynaklarının korunması ile ilgili yönetmeliğinde ise bu bölgede yer alan su kaynaklarının kirlenmesine neden olacak faaliyetleri yasaklamaktadır.   

> DSİ’ nin “Boğaçay Taşkın Koruma Planlama Raporu” bulunmaktadır. Taşkın korumaya yönelik  mendirek yapısı, tersip bentleri, ıslah sekileri, koruma seddeleri ve köprü projelerinin uygulanması öncelikle  DSİ’ni ilgilendiren konular  ve  DSİ verilerine göre Boğaçay’da gözlenen  en büyük taşkın debisi 25 Aralık 2003 tarihinde Q=1900 m3/s olarak ölçülmüş. 

> DSİ tarafından hazırlanan Boğaçay bölgesi yeraltı suyu koruma alanları haritasında Mutlak  I ve II derece yeraltı suyu koruma alanları üzerinde yer almaktadır.          
                                                                          
> Antalya Kenti Su Kaynakları Koruma Alanları kapsamında Boğaçay yeraltı suyu  koruma alanları 28.12.2009 tarih ve 27446 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe  girmiştir. Resmi Gazete küpüründe belirtildiği gibi Boğaçay yeraltı suyu koruma alanları üzerinde Mutlak, I ve II Derece koruma alanlarından çakıl
alınmasını yani bölgede hafriyat yapılmasını yasaklamaktadır. 

> DSİ’nin tespitlerine göre  “ Kentin su ihtiyacını karşılayan Duraliler, Boğaçay ve Termessos su kaynakları geçmişte kullanıldığı gibi önümüzdeki yıllarda da kullanılmaya devam edecektir. Kentin mevcut su kaynaklarını terk etmesi söz konusu edilmemelidir.”

Bu konuda, Migros 5 M AVM`nin Arapsuyu 1 su kaynağı üzerine yapıldığı gerekçesiyle yapılan itiraz üzerine, Danıştay’ın 5M Migros için verdiği yürütmeyi durdurma kararı gerekçesinde; "su kaynakları kirlense bile gelecek nesillere aktarmak için korunmalıdır" kararı kulaklara küpe olmalıdır…

> Kentin mevcut su kaynaklarının korunması yeni su kaynaklarının araştırılmasından önemlidir.  Çünkü mevcut kaynakları korumak yeni kaynakları temin etmekten daima daha ekonomiktir.”

Sırası gelmişken belirtelim ki Hurma Bölgesinin imara açılası sonucu bölgede yer alan ve halen varlığını sürdüren "Hurma Su Kaynakları" hiç konuşulmamaktadır… Antalya`nın merkezinde bulunan bu kaynakların korunması gündemde bile yoktur. Halen korunması ve kullanılması mümkündür. Su Kaynaklarını Koruma Yönetmeliği çerçevesinde gerekli başvuruların yapılması, kaynak olarak tescilinde kamu kurumları ve ilgililer görevlerini ihmal eder durumdadırlar…

>ASAT Genel Müdürlüğünün 2014 yılında yaptırdığı “Boğaçay yatağında yapılacak deniz oluşturma kazısının hidrojeolojik etkileri” araştırmasında ise Boğaçayında deniz suyunun neden olacağı tahribat ve yer altı su kaynaklarına vereceği zarar ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur.

> Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü bünyesinde yapılan çalışmada “Antalya Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim Planı Projesi Nihai Raporu”nda kıyılarımızın mevcut durumları, eğilimler, talepler, kamu yararı, kıyının ekonomik potansiyeli, kent yaşamı, doğal ve kültürel değerler, yasal statüler, kazanılmış haklar vb. tüm verilere ve değerlendirmelere göre kararlar üretilmesi gerektiği vurgulanmaktadır…  

Ve bu projede ne Boğaçayı ne de Boğaçayı’nın denize döküldüğü Konyaaltı sahilinde liman, marina, balıkçı barınağı gibi ihtiyaç tespiti söz konusu bile edilmemiştir. Ama Boğaçayı için ayrıntılı, taşkın/fezeyan etütleri, hidro-jeolojik ve hidro-biyolojik etütler yapılmadan kesinlikle turizm deniz yapılaşmasına açılmamalıdır uyarısı yer almaktadır.

>Aynı şekilde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl Müdürlüğünün Antalya Merkez Balıkçı Barınağı Planlama Çalışması ile ilgili raporda da balıkçı barınağı olarak tespit edilen alternatif alanlar içinde Boğaçayı ve denizle buluştuğu sahil şeridi yer almamaktadır.      

> 1991 yılından beri Antalya’ya bağlama yeri kazandırılamadığından hareketle 2000 li yılların ikinci yarısında bir dizi çalışma yapan Deniz Ticaret Odası’nın bu kapsamda  Boğaçayında  “hemşehri marinası” olabilir mi çalışmaları, toplantıları ve sempozyumundan elde ettiği sonuç olumsuz olmuştur ; 

“… yapılması planlanan 260m enindeki dere koruma sınırları içerisinde en az 50m eninde ve -3m kotunda bir kanal, yatların içeri girmesi istenen bölgeye kadar taranacak (Pratik-ekonomik nedenlerle bu mesafenin kıyıdan en fazla 1100m olabileceği düşünülmüştür) ve yatlar için bir giriş – çıkış kanalı yapılacak olması seçeneği dışında; bu kanal eni tüm koruma sınırları olan 260 metre eni kullanılarak  yapılması düşünülse bile, bu durumda kenarlarda kazıklı ve yüzer durumda yat yanaşma yerleri yapılabilirse de bu durumda yüzer iskeleler feyezan gelebilecek kış aylarında karaya alınmalı ve yatlar Çayı terk etmelidir, sadece kazıklar kalıcı yapı olarak kalması düşünülebilir. Ancak her sene giriş ağzında ve kanal boyunca bakım taraması gerekeceğini, bunları minimuma indirmenin yöntemi derenin taşıdığı malzemeyi derenin üst kotlarında tutmak ve bunları taşıyarak denize erişmesini sağlamak gerekir” 
           
saptamalarında bulunan Prof. Dr. Ali Rıza Günbak,  her iki durum için de oldukça yüksek ilk inşaat maliyeti ve süreklilik isteyecek bakım maliyeti ile getiriden uzak,  gerçek bir yat limanı projesinin mümkün olamayacağını ortaya koymuştur.  

>Akdeniz Üniversitesinden Doç Dr. Nihat Dipova’nın da proje gündeme gelmeden yıllar önce bu alanda yaptığı çalışmalarda özellikle                     

 *Taşkın: Yüksek taşkın debisine sahip Boğaçayda marina işletmesi                              
* Kıyı Erozyonu: Taşkın riskini azaltmak için akış yukarı baraj yapıldığında kıyıya sediman  taşınımının  engellenmesi
                                                                             
*Deniz seviyesi yükselmesi / Kara çökmesi

 * Yeraltı suyu tuzlanması
 konularındaki saptamaları ve uyarıları olmuştur.

BOĞAÇAYI’NDA PİYASACI ANLAYIŞIN SON HAMLESİ

Boğaçayı projesinin etki alanlarına yönelik değerlendirmeler ve tespitlerin önemli bir kısmı  bu yönde olmakla birlikte Büyükşehir Belediyesi bu kez  “mimarlık, yapı, inşaat alanında faaliyet gösteren Afrika, Asya, Ortadoğu, Amerika, Avrupa, ABD de faaliyetleri olan Perkins+Will isimli global bir sermaye şirketinin çizgileri ve  İTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesinden bilim adamlarının isimlerinin yer aldığı ASAT ve Antalya Büyükşehir Belediyesi logolu minik bir broşür ile Antalya kamuoyunun önüne yeniden çıktı. Uzmanların belirttiğine göre broşürde yer alan harita ve grafiklerde yeni bir saptama yok. Ama değişiklik olarak bilim adamlarının yer altı su kaynaklarının kirlenmeyeceği açıklaması ile Deniz Ticaret Odasının sempozyumunda sakıncaları ve maliyeti itibariyle önerilmeyen dere yatağı içinde yaklaşık 1000 metre uzunluğunda kanal oluşturularak yapılmak istenen bir marina ve Konyaaltı sahilinin işgaline neden olacak şekilde dere ağzından büyük limana doğru yine yaklaşık 1.000 metre uzunluğundaki 2. Marina öngörülüyor…

KENDİNİ ELE VEREN HAYALPERESTLİKLER…

Kamuoyuna açıklanan bu Yeni versiyon projenin  tanıtımında öncelikle bir kısım çevrelerin abesle iştigal ettikleri iddiasıyla yollamalarda bulunulmuş…  Ortada proje yokken, ne yapılacağı belli değilken sırf siyaset olsun diye eleştirmenin Antalya’ya kötülük  ettikleri belirtilmiş.  Demek ki yıllardır Boğaçayı projesine ilişkin açıklamaları, çizimleri  ve görselleri bütün bir kenti süslerken ve bu yılın başında Fransa Emlak Fuarı MIPIM de Boğaçayı pazarlanırken kendileri abesle iştigal etmişler…

Kabul edilmelidir ki şu anda da ortada bir proje bulunmamaktadır. İşte projemiz budur diyerek aslında ortaya yeniden bir resim konulmuştur. Bu resim bilimsel hiçbir araştırma ve tespit ile ilişkilendirilmediği gibi planlama ilkeleri gereği herhangi bir onay sürecinden geçmemiştir. Ama görev alanlarında olmayan kamusal yatırımlar için kendilerine başrol atfedilerek kulağa hoş gelen sözlerle  “inşallah – maşallahlarla”  hayal satıp siyaseten pirim kazanma ve beklentilere mesaj gönderme çabası devam etmektedir.

KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE ?
Sel tehdidinin ciddiyetini koruduğunu projede öncelikle taşkın alt yapısını önleme çalışmasının yapılması gerektiği, saniyede 4 bin 500 metreküplük debiye göre taşkın önleme uygulamaları yapılarak riski ortadan kaldıracak önlemlerin alınacağı açıklanmıştır.

Burada sormak gerekmektedir, DSİ görev ve yetkileri Büyükşehir Belediyesi’ne mi devredilmiştir? DSİ’nin konuya ilişkin açıklaması olacak  mıdır? Bu konuda yapılan bir  çalışma ve ıslah ve taşkın önleme yatırım kararı alınmış mıdır ? DSİ Boğaçayı’nın denizle buluştuğu alanda marina yapılarak yatağın daraltılmasına ve sahil şeridindeki marina yapılmasına onay vermiş midir ? 2500 debiden 4500 debiye çıkarılan taşkın önleme düşüncesi hangi bilimsel verilere dayanmaktadır? Büyükşehir belediyesinin Boğaçay’da marina yapma projesinin zorunlu bir sonucu, öngörülen yapılaşmaların bir gereği olarak mı düşünülmektedir?

Marina inşaatının sebep olacağı taşkın önleme, kıyı erozyonu çözümü, tuzlanan yeraltı suyu yerine uzaktan taşınacak içme-kullanma suyu maliyeti gibi maliyetler projeden bağımsız olarak DSI, DLH, belediye gibi kamu kuruluşlarının bütçelerinden (yani projeden haksız rant geliri elde edecek küçük bir zümre dışında ve projeden hiçbir yarar sağlamayacak milyonlarca vergi mükellefinden) mi karşılanacaktır?

BİLİM, SÜRDÜRÜLEBİLİR DOĞA VE İNSAN YAŞAMINI MERKEZ ALMALIDIR  

Sunumda, "Havza Hidrolojisi ve Hidrojeoloji raporu", "Tuzluluk Modellemesi ve Tuzlanma" "Kıyı Yapıları ve Kıyı Modellemesi" konularında bilgi verilmiştir.

**Ancak bu konularda verilen bilgiler hangi çalışmalara dayalı olduğu açıklanmamıştır. Önceki inceleme ve tespitlere yapılan yorumlar mı söz konusudur? Sunumda yer alan bilim insanları saha çalışması yapmışlar mıdır?   

**Deniz seviyesi yükselmesi, kara çökmesi ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmış mıdır ?  Alınacağı ileri sürülen önlemlere rağmen yeraltı suyunun tuzlanmasına neden olacak her hangi bir gelişme olması durumunda karşılaşılacak zarar ve tahribat hesaplanmış mıdır ?

**Taşkın riskini azaltmak için akış yukarı baraj yapıldığında kıyıya sediman taşınımının engellenmesi kıyı erozyonuna neden olmayacağı hangi verilere dayanmaktadır ?  

**Alternatif alanlar içinde olmamasına karşın hangi fayda/maliyet analizlerine göre Boğaçayı yatağının kenarında ve Konyaaltı sahilinde marina yapılmasına karar verilmiştir ? Kent merkezinde marina ihtiyacı bir araştırma sonucu mu belirlenmiştir. Eğer böyle ise diğer alanlar neden değerlendirilmemiştir ?

**İlk etap olarak denizden içeriye doğru 2 km lik kısımda yer alan, hem denizin girişinde hem de nehrin içinde öngörülen 2 yat limanı ve rekreasyon alanlarının yapılması hedeflendiğine göre taşkın önleme çalışmaları tamamlanmadan dere yatağının daraltılması ve yeni yapılaşmalarla oluşacak risk nasıl önlenecektir ?

**Uluslararası düzeyde kullanıma açık Antalya’nın simge niteliğindeki Konyaaltı sahilinin 1/7 inin doğal niteliğinin geri döndürülemez bir şekilde ortadan kaldırılmasının fayda/zarar analizleri yapılmış mıdır?

**40 km sahil kazanılması ile kast edilen nedir ? Boğaçayı’nın başlangıç noktasında (Karaman ve Çandır’ın birleşimi) 7 metre olan kot yüksekliği daha kuzeydeki alanda 30 metreyi bulmaktadır… Buna göre çay yatağı boyunca yürüme yolu vs. aktivasyon alanları mı sahil olarak ifade edilmektedir? Yoksa hala Boğaçayı yatağının  denizle buluşturulacağı iddiasına devam mı edilmektedir ?

**Seddeler, barajlar ve öngörülen yapılaşmalar bakımından Boğaçayı havzasının deprem riski ve fay hattı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmış mıdır ?    
**Boğaçayı’nın denizle buluşmasına engel olduğu belirlenen Lodos faktörü konusunda alınan önlemler nelerdir ?
BELEDİYELER EMLAK SPEKÜLATÖRLERİ MİDİR ?

"Havza Arazi Örtüsü ve Önerilen Yapılar" başlığında Boğaçay havzasını taşkın korumanın ardından yaşanabilir bir alana dönüştürmeyi, turizm alternatiflerini artıracak kamu yatırımlarında kullanılmak üzere yeni kaynaklar elde edileceği hedeflendiği belirtilmektedir. .
**İşaret edilen alanın bir bölümü Bakanlar Kurulunun 2007 yılında aldığı bir kararla Turizm Merkezi ilan edilmiş ancak bu karar Danıştay tarafından iptal edilmiştir.
**Taşkın korumanın ardından yaşanabilir alanlar olarak belirlenen yapılaşmalar nelerdir ve kaplayacağı alanlar ve getireceği yoğunluk ne olacaktır ? Buna bağlı olarak getireceği alt yapı ve trafik yükü hesaplanmış mıdır ?
**Bölgede yer alan fay hattı, deprem riski ve zemin yapısı göz önüne alındığında, Batı Çevre Yolu nedeniyle imara açılan alanlardan sonra getirilen yeni yapılaşma yoğunluğunun sonuçları hesap edilmiş midir?
**Boğaçayı’ndan liman kavşağına kadar olan Konyaaltı sahil şeridinin marina olarak düzenlenmesi ile kumsal olarak kullanılan bu alanın işgali hangi ihtiyaçtan ve hukuksal dayanaktan kaynaklanmaktadır ?
**Görsellerde yer alan yeni su yolları ve marina oluşumunun gerçekleştirileceği alanlarındaki mülkiyet durumu nedir ?
 **Yol, arazi ve marina düzenlemeleri tamamlandıktan sonra mı imar planları ve ulaşım master planı, kıyı alanı master planı yapılacaktır? 
**Varyant ile Liman arasında gerçekleştirilen jürili, ödüllü bir yarışma ile ilan edilen “Konyaaltı sahili Mimari ve Kıyı düzenlemesi projesinin”  Boğaçayı ve liman arası bölümü iptal mi edilecektir. ? 
Soruların uzaması mümkündür… DSİ tarafından taşkın önleme ve ıslah çalışmaları kuşkusuz ki gerekli hassasiyet içinde yürütülmelidir…
Ne var ki bu süreçte Büyükşehir Belediyesi yönetiminin gerçekten kamusal yarar düşüncesi ile hareket etmesini beklemek mümkün görünmemektedir. Zira rant kollayan bu anlayış neoliberal politikalar ile emlak ve inşaat odaklı ekonomik büyüme stratejisi ile esas olarak kamusal alanlarımızı, yaşam alanlarımızı, doğal kaynaklarımızı yabancı ve yerli sermayenin birer yatırım aracına dönüştürmek üzere   hareket ettiği son derece açıktır…

SONUÇ OLARAK…

İhtiyaç tespiti olmamasına karşın Boğaçayı’nda ve Konyaaltı sahilinde gerçekleştirilmek istenen marina yatırımları ile dere yatağını daha da daraltmanın, kıyı erozyonuna neden olmanın, yurttaşların denizden yararlanma alanlarını işgal etmenin yine bu uğurda kamusal kaynakları hesapsız ve fütursuzca heba etmenin kazancı rant ve siyasi ikbal olarak görünüyorsa; bu marinalar nedeniyle taşkın önleme, kıyı erozyonu çözümü, tuzlanan yeraltı suyu yerine uzaktan taşınacak içme- kullanma suyu maliyetleri DSİ, DLH, belediye gibi kamu kuruluşlarının bütçelerine ekleyeceği külfetin faturası yurttaşlardan fazlasıyla çıkarılacaksa, bu girişimlerinin esas amacı çıkar çevrelerinin beklentilerine yanıt vermekse yalnızca soru sormanın yetmeyeceği de çok açıktır.  Yaşanan gelişmeler doğa ve insan hakları duyarlılığına sahip çevrelere her alanda acil ve etkili uyarı ve girişim sorumlulukları yüklemektedir.   21.12.2015

*iftardan artakalan pilavın sahurda ısıtılarak sofraya konması için kullanılırmış; kinci kez ısıtılan pilav makbul değildir. birkaç kez gündeme getirilerek can sıkıcı hal alan konu..
** Yazının hazırlanmasında ve kaynak temininde katkıda bulunan bilim insanı ve konusunda uzman arkadaşlara teşekkür ederim…
 

1 yorum:
Yaz yorum
  1. DSİ görevini büyükşehire devretmeden çok daha önce, yani ANAP iktidarı döneminde Konyaaltı Belediyesi'ne devretmişti zaten.

    YanıtlaSil

-
Bültenimize Katılın