Küçüklüğümden
beri ailem ile birlikte pek çok anımın olduğu, doğa harikası Salda Gölü’nün bu
kez yaşatılması ve korunması için düzenlenen bu toplantıda dava avukatı olarak bulunmamın hüzünlü bir yanı olsa da, “Salda Gölüme Dokunma”platformunun saflarında yer almak, onlarla dayanışma içinde
olmak üzere burada bulunmak bana onur veriyor.
Platformun bu etkinliğinde seçilmiş/halk temsilcileri olarak Burdur Milletvekili ve Yeşilova Belediye Başkanının da yer almasının ve yöre
sakinleri ve duyarlı çevreler ile hep birlikte Salda Gölüne sahip çıkmak üzere çaba
sarf etmemizin son derece önemli ve değerli olduğuna inanıyorum. Bu nedenlerle
davetiniz için teşekkür ederim. Hepimiz hoş geldik ve hep birlikte hoş bulduk.
Dava
avukatı olarak sizlere yaşanan hukuksal süreci ve gelişmeleri aktarmak üzere buradayım.
Bilindiği
gibi “hukuk” nereden baktığınıza, kimin adına hareket ettiğinize göre anlam
yüklenen, çoğunlukla da iktidar çevrelerinin işine geldiği gibi kullanmak istediği
bir kavramdır.
Oysa
hukuk, hak, adalet, kamu yararı gibi esas olarak toplumun ortak çıkarlarını
koruyan değerlerin bir ürünüdür ve evrensel doğrular, bilim, akıl, yaşamsal,
kültürel, tarihsel ve doğal değerlerimizle bir bütünlük içinde ele alınması
gereken bir kavramdır.
Yani
kimin adına olursa olsun, kim olursa olsun “ben yaptım, oldu bitti” denilmesini,
ne hukuksal düzenlemelere göre; ne kültürel değerlere; ne de vicdanlarımıza
göre meşru kabul etmek mümkün değildir. Ama
yine de hukuksuzlukta ve gayri meşrulukta ısrar ediliyorsa, artık bu aşamada
yapılması gereken, itiraz haklarımızı, direnme hakkımızı sonuna kadar kullanmaktır.
Hukukun
gerçekten bir anlam ifade edebilmesi için menfaat çevreleri yararına değil,
toplumsal olandan yana, toplumun ortak çıkarlarına hizmet etmek üzere sahip
çıkılması; bu duyarlılığı taşıyan bütün çevrelerle dayanışma içinde olunması
için çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Burada
bulunma amacımız da budur.
Salda
Gölünün korunması, yaşatılması ve kullanımına ilişkin sorunlar da öteden beri gündemde
olan bir konudur.
Zira
bu alan, paraya tahvil edilebilecek bir yoğunluğa geldiğinden beri, hesaplar,
beklentiler değişmiş ve çeşitli düzenlemeler yapılagelmiştir.
Öncelikle
belirtilmelidir ki Salda Gölünde yaşanan sorunlardan, başıboşluklardan ve uygulama
yetersizliklerinden sorumlu tutulacak mercilerin resmi kurumlar olduğuna
hiç bir şüphe bulunmamaktadır.
Bu
alanda yetkili kılınan Milli Emlak Müdürlüğü, Orman Müdürlüğü, DSİ gibi resmi
kurumlar, kendileri veya gözetimlerinde olan kişi ve kuruluşlarla bu havzada
yatırım ve işletmecilik yapılmasında söz sahibi kamu kuruluşlarıdır.
Son
yıllarda cazibe merkezi haline gelmesiyle bu havzada gerekli tedbirleri
almayan, gölün kenarına kadar araçlarla gelinmesine göz yuman, son derece
kontrolsüz ve hoyratça kullanılmasına karşı yeterince önlem almayan resmi kuruluşların,
şimdi de giderek büyümesine neden oldukları sorunları daha da ağırlaştıracak
uygulamalarla ve bu havzanın mahvedilmesinin önünü açmak üzere olduklarını
vurgulamamız gerekmektedir.
** Aralık
2018 yerel seçimler için Burdur’da Seçim konuşması yaparken AKP genel Başkanı,
Salda Gölünü, Özel Çevre Koruma bölgesi ilan edeceklerini ve 300.000
m2 lik alanda MİLLET BAHÇESİ
yapılacağını açıklamıştı.
** Bu alan, Mart 2019 Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle “Özel Çevre
Koruma alanı” ilan edildi.
** Sonraki günlerde
Çevre ve şehircilik Bakanlığı
da İl müdürlüğü sayfasından 1/25000 ölçekli
1/5000 ölçekli ve 1/1000 ölçekli imar planları yapıldığını duyurdu.
** Son olarak da Salda
Gölü ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 31/7/2019 tarihinde 140.496,07 m2 alan için “Millet Bahçesi
Genel alt yapı işleri ve Rekreasyon alanları ile Millet bahçesine ait sosyal
donatılar Yapım işi” ihalesinin TOKİ aracılığı ile yapılacağını duyurdu.
İdarenin bu kararları ve düzenlemeleri
ile birlikte Salda Gölünün doğal yapısına, hukuki statüsüne ilişkin tartışmalar
ve yargısal süreç de başlamış oldu.
1- İHALENİN İPTALİ DAVASI
** Yeşilova sakinlerinden 1- Osman Altınışık, 2-
Meral Türkoğlu 3-Özdemir Korkmaz 4- Aysel Alp 5- Gazi Osman Şakar adına meslektaşlar Av.Münip Ermiş, Av.Tuncay Koç ile
birlikte ihalenin iptali davası açtık. Mimarlar
Odası Antalya Şubesi, Peyzaj Mimarlar Odası da ayrıca ihalenin iptali davası
açtılar.
** Planlama hukukuna aykırılıktan, ayrıca bu alanın
doğal yapısına bağlı olarak; gerekli havza planlaması yapılmadan, projeye ait ekolojik değerlendirme raporu
çıkarılmadan, yapılaşmaların doğal yapıya, ekosistemine ne gibi bir zarar
vereceği araştırılmadan,
ÇED
süreci işletilmeden ve nihayet korunması gereken alanın yönetim planı
hazırlanmadan ihale yapılmak istenmesi nedenleriyle yürütmenin durdurulması
talepli ihalenin iptali davaları Isparta İdare Mahkemesinde açılmıştır.
2- SUÇ
DUYURUSU
** İhalenin iptali davalarının açıldığını basın
açıklaması ile duyurulmasına karşın;
** TOKİ 31.07.2019 tarihinde basına kapalı olarak
ihaleyi yaptı. 7 firmanın katıldığı duyurulan ihalenin, kimin üzerinde
kaldığını değerlendirmek üzere 1 hafta ertelendiği açıklandı
** Bunun
üzerine İhalenin ertesi günü 01.08.2019 tarihinde 2863 Sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 65.maddesine
muhalefet suçundan dolayı ihale yapılmasına karar veren ve uygulayanlar
hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.
**
2019/38760 Soruşturma dosya no’su ile kayda giren dosya Savcılık tarafından
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na hitaben inceleme yapılarak sorumluların
bildirilmesi hakkında yazı yazıldı. Bakanlık
İnceleme Komisyonu personelleri hakkında soruşturma izni vermedi.
Bu gelişme karşısında 4483 sayılı memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
yargılanması hakkında kanun gereği “soruşturma izni verilmemesi kararına”
itiraz ettik.
Zira Salda Gölünün Özel Çevre Koruma
alanı ilan edilmesi CB kararnamesi 14 mart, resmi gazetede yayımlandığı tarih
ise 15 mart. Bakanlık ise TOKİ’YE 11 martta yetki vermiş. Yani ortada karar
yokken. Yok hükmünde bir işlem yapan Bakanlık ve TOKİ ilgililerine sit alanının
betonlaşması için ihale kararı aldığı görülmektedir.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu 65.madde
" Tescil edilen sit alanları ve korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının …yıkılmasına,
bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar
görmesine kasten sebebiyet verenler ile (…) (1) izin alınmaksızın inşaî ve
fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis … para
cezasıyla cezalandırılır. ..
65.maddesinde
ifade edildiği şekilde koruma alanlarına imar izni verilmiş olacağından;
kamusal bir görev olan imar izni vermeye yetkili ve görevli kişilerin,
koruma
alanlarında ihale, ihale gerçekleştiren ve ihaleye emir veren tüm kamu
görevlilerinin bu soruşturmaya dahil edilmesi
*Salda
Gölü ve bulunduğu alanın 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uyarınca
Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiği;
*Özel
Çevre Koruma Bölgesi ilan edilen alanlarda 19/f maddesi uyarınca 2863 Sayılı Tabiat ve Kültür Varlıklarını
Koruma Kanunu çerçevesinde alınan Sit kararlarının aynen geçerli olduğu,
*Salda
gölü ve çevresinin 1.derece Sit alanı ,Sulak Alan, Önemli doğa alanı ayni
zamanda da "Salda gölü Tabiat Parkı" olarak tescil edildiği,
*1/100
bin ve 1/ 25 binlik Çevre düzeni planlarında " turizm gelişim bölgesi
" ilan edilmesi gerekçe gösterilerek yapılaşmaya izin verildiği; yapıların
kıyı kenar çizgisinin ikinci 50 mt.si içinde yapılacak olması ihlali
meşrulaştırmasının mümkün olamayacağı,
*
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu 17. Ve ilgili
maddelerinde belirtildiği gibi bu alan
için koruma amaçlı bir plan yapılmadan ve bu plan kesinleşmeden ÖÇK ve SİT
ALANINDA kesinlikle yapılaşma yapılamaz.
*Aynı
şekilde İmar kanununun 8. Maddesi gereğince Koruma uygulama planının askıya
çıktığı tarihle aynı tarihte ihaleye gidilmesi mümkün değildir. Daha plan
askıdadır ve kesinleşmemiştir. Kesinleşmeyen bir idari işlem üzerine bir proje
ya da ihale tesis edilemez. İşlem sadece bu haliyle de mevzuata aykırıdır.
*Yine
KORUNAN ALANLARDA YAPILACAK PLANLARA DAİR YÖNETMELİK MADDE 6 uyarınca Uzun
devreli gelişme planları hazırlanmadan bu plan ve bağlı olarak İHALE yapılamaz.”
gerekçelerine dayanılmıştır.
3- PLAN İPTALİ DAVASI
** Bu aşamada sonra 08.10.2019 tarihinde; askıdan
inen planların iptali davası açılmıştır.
Burdur İli, Yeşilova İlçesi, Salda Gölü ile ilgili
Olarak
Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı'nca 30.05.2019
tarihli ve 130605 sayılı Olur ile onanan, *1/25.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı,
*1/5.000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile
*1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı
ile dayanağı
*08.03.2019 onaylı Antalya –Burdur-Isparta planlama
bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği kararının Salda Gölü ve Çevresi kısmına yönelik
planların iptaline, planlar konusunda da
yürütmenin durdurulması kararı verilmesi talepli dava açılmıştır.
Dava İsparta İdare Mahkemesinin 2019/1273 E. ile
kayıtlanmıştır.
** Plan iptali davasında yukarıda belirtilen meslek
odaları dışında Şehir Plancıları Odası da davacı olmuştur.
PLANLAMA ESASLARINA AYKIRI BİR SÜREÇ İŞLETİLMİŞTİR.
A-ÇED raporu alınmadan planlar yapılmış, alan
ihaleye çıkarılmıştır.
“Millet Bahçesi” terimi, henüz yasalarda tanımlanmayan , hükümetçe türetilmiş bir terimdir. Bu
terimi karşılayacak yasalardaki en yakın
tanım TEMALI PARK tanımıdır ki, Temalı Parklar ÇED Yönetmeliği EK 2
Listesine tabidir. Liste Ek 2 de; “35- Temalı
parklar, (50.000 m2 ve üzeri alanda kurulmuş, bilim, kültür, doğa veya spor
gibi herhangi bir temayı esas alarak müşterilere izleme, eğlenme ve bilgilenme
hizmetleri sunan tesisler)” ibaresi
mevcut olup, 83450 m2 bir alan millet bahçesi olarak düzenlenmekle, ÇED
sürecine tabi olması gerekir.
ÇED’in temel görevi karar
vericilere yatırım ya da projenin çevresel etkilerini göstermek suretiyle doğru
karar vermelerini sağlamaktır. Bu nedenle , planlamadan önce ÇED kararı alınmalı, ÇED OLUMLU kararı
verilmesi halinde planlar yapılmalı ve planlar kesinleştikten sonra alan
ihaleye çıkarılmalıdır.
B-Dava Konusu 1/25.000,1/5000 ve 1/1000 ölçekli
Planlar, 1/100 000 ölçekli ÜST Çevre Düzeni Planına aykırıdır.
1/100 000 ölçekli Antalya-Burdur-Isparta Çevre Düzeni Planına karşı, “Salda Gölü ve civarı 1.derece Doğal Sit
iken, 2. Derece Doğal Sit” kararı getirildiği için bu kısım yönünden iptali istenmiş ve dava açılmıştır. Ancak bu haliyle bile
dava konusu diğer planlar, Üst ölçekli plana aykırıdır.
Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100 000 ölçekli çevre Düzeni Planının ,Plan Hükümlerinin 6.6
maddesinde; “ BU ALANLAR İÇERİSİNDE
BULUNAN HASSAS ALANLAR, ORMAN ALANLARI, TARIM ALANLARI, SULAK ALANLAR,KUMULLAR
VB. ALANLARI TEHDİT EDİCİ VE YOĞUNLUKTA YAPILAŞMA KARARI GETİRİLEMEZ” denilmektedir.
Üst ölçekli planda
Salda Gölü ve çevresi,
“SULAK ALAN TAMPON BÖLGE SINIRI VE DOĞAL SİT”
olarak,
Gölün Çevresinin büyük bir kısmı “ORMAN ALANI”
olarak,
Gölün çevresindeki Doğanbaba Köyü, Salda Köyü ve
Kayadibi Köyünün göl kıyısındaki arazileri “TARIM ALANI” olarak,
Salda Gölünün doğusunda bir bölge de “SULAK ALAN
MUTLAK KORUMA BÖLGESİ” olarak planlanmıştır.
Üst Ölçekli planda zarar verici ve tehdit edici
yapılaşmalar yasaklanmasına rağmen , Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiş 295
kilometre kare alanın, 140.496 m2. si
Özel Proje Alanı olarak belirlenmiş
ve bu alan içinde
E=0.20 emsal getirilmiştir. Hukuka aykırı olarak max. 0,05 emsal olması
gerekirken 0,20 emsalle 28.100 m2 kapalı alan düzenlemesi planlanmıştır.
C- Yönetmeliklere aykırı kamp kullanım kararı
getirilmiştir,
Kentsel Tasarım Alanında ,
kampçılığa ve bungalow türü kullanıma yer verilmiş ancak, Kaç m2 alanın kamp alanı olarak ayrıldığı
belirtilmemiştir.
Plan notlarındaki bu hükümlerde bu
alanda yapılacak yapılarla ilgili olarak , emsal
yada Toplam İnşaat alanı, yapı sayısı gibi herhangi bir kısıtlayıcı koşul getirilmemiş, bir anlamda yapılaşma
serbestisi tanınmış, bungalow olsun-olmasın tüm yapılara max. 200 m2 taban alanı şartı getirilmiştir.
bungalow adı altında villa, tatil evleri yapılmasının önü açılmaktadır.
AÇILAN DAVALARDAN
SONRAKİ GELİŞMELER
1- Yakın bir süre önce de bakanlığın bu planların esasına
tesir etmeyen tadilata gitmiş.campink / bungola/ kafe gibi yapılaşmaları
plandan kaldırmıştır.
Aslında bu gelişme TOKİ tarafından yaptırılmak
istenen ihaleye yönelik itirazlarımızın haklılığını ortaya koyan bir gelişme
olmuştur.
Planlar kesinleşmeden yapılan ihale için dayanak
gösterilen proje daha işe başlanmadan değişikliğe uğramış, ihalenin şartları değiştirilmiş,
bir kısım imalatlar iptal edilmiştir.
Bu bakımdan da usulsüz bir ihale halini almıştır.
2- İhalenin iptali davası İsparta İdare Mahkemesi
2019/940 E. sayılı ile kayıtlanmıştır.
Bu mahkeme aynı konuda açılan diğer iki dava ile
birlikte yetkisizlik kararı vermiş dosyaları TOKİ Başkanlığının merkezinin
bulunduğu Ankara İdare Mahkemesine göndermiştir.
Dosyamız daha sonra diğer davacı meslek odalarının
davaları ile birleştirilerek Ankara 16. İdare Mahkemesi 2019/1857 E. sayılı
dava dosyası olarak incelenmektedir.
Bu dosyada bakanlık ve TOKİ dava dilekçemize cevap vermiştir.
3- Planların
iptali ile ilgili olarak açtığımız dava da İsparta İdare Mahkemesi
tarafından 1/100.000 ölçekli çevre düzeni değişikliği kararının Salda Gölü ve
çevresine ilişkin kısmının birden fazla idare mahkemesinin yetki alanına
girdiğinden Danıştay’ın görevli olduğu sonucuna vararak görev yönünden
Danıştay’a gönderilmesine karar verilmiştir.
4-Hem
ihalenin iptali hem de planların iptali davaları hakkında verilen görevsizlik
kararları topun taça atılması olarak
yorumlamak mümkündür.
Taşınmazın
bulunduğu yerin bağlı olduğu mahkeme kuralı esas alınarak açılan davaların
Ankara’ya gönderilmesi kuşkusuz ki süreci uzatacaktır.
Bu dönemde yaşanan tartışmalarla en azından burada
ne yapılmaması gerektiği anlaşılmış olmalıdır. Bu doğal yapının korunması
gerektiğini ortaya koyan çevresel değerler, bilimsel çalışmalar, hukuksal
düzenlemeler doğrultusunda yöre insanlarının beklentilerini, ziyaretçileri
ağırlama koşullarını hep birlikte tartışabilir ve buna göre düzenlemelerin
gerçekleştirilmesi için ayrıca çaba sarf etmek mümkündür. .
5- Çevre ve
şehircilik Bakanlığı ile TOKİ davaya
verdikleri cevaplarda 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu kapsamındaki projelerde
uygulanan muafiyetlerden yararlanılarak, imar işlemleri, uygulama projesine
ilişkin şartlar aranmaksızın ihaleye çıkılabileceği iddiasında
bulunmaktadırlar.
Oysa
burası sit alanıdır, kapalı bir havza ve sulak alan niteliğindedir ve sulak
alanlar havza planlaması yapılmamıştır. Sulak alanlar yönetmeliğine göre
yapılacak projeye ait ekolojik değerlendirme raporu da mevcut projede yoktur.
İhale ile
gerçekleştirilmek istenen yapılaşmaların doğal yapıya, ekosistemine ne gibi bir
zarar vereceği araştırılmamıştır. Ayrıca böylesine önemli bir göl üzerinde ÇED
süreci de işletilmemiştir.
Bakanlığın
Millet Bahçesi çalışmasına ilişkin iş ve işlemleri TOKİ başkanlığınca
yürütülmesi kararının, TOKİ’ye tanınan muafiyetlerden yararlanılmasının
sağlanmasından ve bu yolla imar yasası ve yapılacak düzenlemelerin doğal yapıya
ne tür bir etkide bulunacağına ilişkin araştırma sorumluluğundan kaçınma amacı
taşıdığı son derece açıktır.
Bu alan
toplu konutların inşa edileceği bir alan olmadığı gibi, bu alanda yapılacak her
işlemin çevresel etkilerinin değerlendirilmesini zorunlu kılan mutlak korunması
gereken doğal bir yapıya sahiptir. Nitekim DSİ tarafından yapılan Göletlere
ilişkin iptal davasında verilen bilirkişi raporuyla da ortaya konulduğu gibi bu
havzanın doğal yapısı, ekosistemi, biyolojik yapısıyla bir bütün olarak
korunmalıdır. Nitelikleri itibariyle “öncelikli üstün kamu yararı” ilkesi
gereği bu havzanın mutlak koruma alanı olarak değerlendirilmelidir.
Ancak idarenin
bu süreci kendi bildiği yoldan ilerleyerek yürütmek istemesi durumunda SALDA
GÖLÜ ile ilgili yaşanan gelişmeler nedeniyle
herkesin
dava hakkı bulunduğu da şüphesizdir. Burada yaşayan tek tek bütün yurttaşların ve
kurumların bu aşamada dahi davaya müdahil olma hakkı bulunmaktadır. Burdur
Barosu’da açılan davaya müdahil olma kararı almıştır.
SONUÇ
OLARAK
Bu
uyuşmazlıkta 2 farklı bakış açısı bulunmaktadır. Aslında her iki taraf da salda gölü ve havzası korunmalıdır, bu amaçla
düzenleme yapılmalıdır demektedirler.
Ancak
Bakanlık ve TOKİ tarafı 1 milyon beş yüz
bin ziyaretçiyi ağırlamak üzere alt yapı, oturma ve ihtiyaç giderme üniteleri
tesis etmek istemektedir. Bu tesisler kıyı kenar çizgisinin ilk 50 Metresinden
sonra gerçekleştirilecektir.
Yani
burada doğal yapıyı koruma fikrini bertaraf eden, ekolojik yapıya zarar veren,
alanın tamamıyla piyasalaştırılmasını, ticarileştirilmesini, diğer bir deyişle
kimler olduğu sonradan ortaya çıkacak olan bir takım menfaat çevrelerinin,
hepimize ait olan bu korunması gereken kamusal alanımızı zenginleşme aracı
olarak kullanmaları sağlanmış olacaktır.
Nedense bu
dönemde tartışmalara katılan ve Bakanlık tarafını destekleyen Cumhurbaşkanının
eşi EMİNE ERDOĞAN’ın, mutmain olduğu şaşaalı Salda Gölü ziyaretinde yanında
getirdiği Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF)
Türkiye Genel Müdürünün, ziyaret sırasında kendisine söz verilmemekle beraber, vakfının
resmi sitesinde;
“Başka Salda Yok” başlığı ile şu bilgiler yer
almaktadır.
**… Korunan alanlarda herhangi bir turizm faaliyetinin
hayata geçirilmesinden önce alandaki
doğal değerlerin bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerektiği;
** Korumaya dayalı alan yönetim planı hazırlanması gerektiği;
** Bu plan kapsamında korunan alanın yönetim hedefleri belirlenmeli; bu hedeflere hizmet edecek bir turizm planı ortaya konulması gerektiği;
**Salda Gölü “Önemli
Bitki Alanı” (ÖBA) ve Önemli Kuş Alanı (ÖKA) olarak kabul edildiğinden, hassas
ve kırılgan bir ekosistem söz konusu olduğundan,
öncelikle alana insan girişinin sınırlandırılıp bütüncül bir ekolojik
araştırmanın ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiği;
**Bugüne kadar yapılan araştırmalardan ortaya çıkan
sonuçlara göre eşsiz ekolojik değerleriyle bir yasal koruma statüsüne sahip burada yönetim önceliği “mutlak doğa
koruma” olması gerektiği ;
**Bu alan mutlak
Koruma (Strict Nature Reserve) statüsü ile korunmalı ve sadece bilimsel ve
eğitim amaçlı kısıtlı bireysel ziyaretlere açık olacak şekilde, ticari ve
rekreasyonel amaçlar dışında yönetilmelidir.
**Alana günlük giriş yapabilecek ziyaretçi sayısı için belirli kotalar
belirlenmeli ve izin verilecek faaliyetler katı kurallarla sınırlandırılmalıdır.
**Söz konusu faaliyetler, “mutlak koruma zonu”nda sadece bilimsel
araştırmalardan; bu zonun etrafındaki gölün etki alanında ise bilimsel ve
eğitsel çalışmalara destek sağlayacak (kuş gözlemciliği, botanik turları,
entomoloji, jeoloji, vb). gibi küçük ölçekli ekoturizm aktivitelerinden
oluşabileceği;
**Bu etkinlikler, belirlenmiş alanlar ve basit patikalar üzerinde uzman
rehberlerin gözetiminde eşliğinde gerçekleştirilmesi gerektiği;
** göl sularının insan faaliyetleri sonucu herhangi bir organik ya da
sentetik madde ile kirlenmesini önlemeye yönelik arazi kullanım kararları
hayata geçirilmesi gerektiği. Uyarısında bulunmaktadır.
Millet Bahçelerinin insanlara sunacağı rekreasyonel
hizmetler, Salda ve benzeri önemli ve tescilli doğa alanları yerine, kentler
içerisinde veya yakın çevresinde ekolojik değeri görece düşük açık alanlarda
sunulabilir ya da bu amaçla yeni yeşil alanlar oluşturulabilir. Ancak Salda
Gölü ve benzeri sıra dışı alanlarda öncelik doğa koruma olmalı ve en az insan
müdahalesiyle alanın en etkin şekilde korunması sağlanmalıdır”… denilmektedir.
Bu uyarıların kapsamı
yeterli olmasa da, Bakanlık kararını desteklediği imajı verilmek istenen
çevrelerin uyarılarıdır. Diğer bir deyişle bir çivi bile çakılmayacak
sözleriyle başlanan, ama birkaç yıl sonra tatil köyleri ve lüks villalı
yerleşimler haline getirilen kamusal alan örnekleri de ortaya koymaktadır ki bu
proje Salda Gölünün ve faunası, florası, kültürel ve kaynak değerleriyle
birlikte bütün eşsiz güzelliklerinin sonunun başlangıcı olarak
görülmelidir.
Pek çok uluslararası
sözleşmeler ile birlikte ve kendi mevzuatımızın da hiçe sayıldığı, kanunların
keyfi uygulamalara birer kılıf olarak
kullanıldığı bir dönemden geçmekteyiz. Yargılama sürecinin siyasileştirildiği,
iktidar kanadının etkisi altında toplumu hukuk güvencesinden yoksun
bırakmasının sağlandığı bu süreçte elbette ve her şeye rağmen hukuksal
düzenlemelerin el verdiği tüm imkanlar kullanılarak hukuk mücadelesi verilmelidir.
Bundan kuşku duyulmamalıdır. Ancak yalnızca bu tür girişimlere bel bağlamak
kurda kuzuyu teslim etmekten başka bir anlamı olmayacaktır.
O nedenle mağduriyetlerin
yaşandığı merkezlerden başlayarak bütün demokratik platformlarda dayanışma
içinde olmak, haklılığımızdan ve meşruiyetimizden aldığımız güçle elbirliği
içinde yaşam alanlarımızı savunmak, sahip çıkmak birinci vazifemiz haline geldiğini
unutmamız gerekmektedir.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ederim…
Hiç yorum yok:
Yaz yorum