24 Mart 2019 Pazar

YEREL SEÇİMLER FIRSATINI HEBA ETMEYELİM

Posted by   on

Yaklaşan yerel seçimler bütün kent sakinleri için önemli fırsat.
Yaşamakta olduğumuz bunca dışlanmışlık, yoksunluk ve
adaletsizliklere karşı ya itiraz ettiğimizi ifade edeceğiz ve
onay vermeyeceğiz ya da bir 5 yıl daha devam etmesi için
iktidar bloğuna oy verip icraatlarını onaylamış olacağız. 
Seçilme şansı en yüksek muhalif adaya verilecek oy elbette onun veya partisinin görüşlerini bire bir benimsediğimiz anlamına gelmeyecektir.

İktidar uygulamalarına karşı olduğumuz için oy verdiğimiz muhalif adayın seçilmesi durumunda kent hakkımızın hayata geçirilmesi için bu kez ona karşı haklarımızı dillendireceğiz ve mücadele vermeye devam edeceğiz.  Bir farkla ki seçimlerin kazananı olarak kent yönetimine müdahil olacağız.

İktidar ittifakı bir kent sakini olarak bizleri nasıl görüyor ? 
Düne bakarak geleceğimizi seçerken neleri hatırlıyoruz ?

Menderes Türel’in reklam panolarındaki konu mankenleri, “Menderes’i seçiyorum”,
iş, burs, kredi, konut, metro istiyorum, hizmetler devam etsin diyorlar…

Mankenlerimize bakıyorum hepsi emeği ile geçinen insanlar; geleceksizliğe, güvencesizliğe terk edilmiş, haklarını kullanmasına imkan tanınmayan ama iktidar gücüne tapınması istenen, hayata tutunma mücadelesi verenler…

Seçimden seçime de olsa siyasetçinin seçmenleriyle senli benli görüntü vermek istemesine, içimizden biri gibi kendini yansıtmasına alıştık, tıpkı seçildikten sonra egemen çevrelerin beklentilerini karşılamasını yadırgamadığımız gibi. Bile bile lades olduğumuz çok açık. 

Arkasız olanlar, emeği ile geçinen, dar ve sabit gelirli yurttaşlarımız için biçilen rol, bu statükonun parçası olarak kalmalarıdır. Yani isteniyor ki konu mankenlerinin dillendirdiği gibi, hep muktedirin yardımına muhtaç kalsınlar, iş istesinler, para istesinler. Asla kent ve ülke yönetiminde söz, yetki, karar istiyorum demesinler. Kendi geleceklerini kendilerinin tayin edeceği, hakkını, hukukunu, alın terinin karşılığını talep etmesinler… Seçimlerde “Menderes” gibilerini seçip, yönetenlerin lütuflarına bel bağlasınlar…  

Tek adam yönetiminin tezahürleri olarak, medya ile birlikte sokak afişlerine kadar yansıyan bu üstenci, dayatmacı ve kendisinin çalıp kendisinin oynadığı ustalık senaryoları, pişkinlikte sınır tanınmadığının açık kanıtları… 
Gerçi, “bizim Menderes” bu yaklaşımı ile içinde bulunduğu siyasi anlayışın neden olduğu bütün sorunları da hatırlatmış ve kendi kendini de eleştirmiş olmaktadır ama sırtımıza yüklenmesine neden oldukları bunca derde, kendisinin çare olduğunu ileri sürebilmesi gerçekten trajik/komik bir durum.

Yerel yönetim pratiğinin çok üzerinde vaatlerde bulunan, merkezi yönetim icraatlarının kendi hanesine yazan, istihdam problemini çözen, esnafa can suyu, küçük üreticiye kredi, çiftçiye destek, sayısı 2 misline çıkarılan öğrenciye burs ve yoksula karne derken, görünen manzara o ki; Antalya’yı bir türlü kanatlandıramayan “bizim Menderes” kendisi çoktan kanatlanarak hızını alamaz duruma gelmiş. 

İşin gerçeği o ki, “bizim Menderes” kenti ve gelecek kuşakları borçlandırma ustası olabilir, projelerinde müsriflik şampiyonu olduğu kadar, kamu harcamalarını şişirmekte de rakipsiz olabilir. Kamu kaynaklarını telef etmenin, yakın çevresine tahsis etmenin yol ve yöntemlerini beceren bir yönetici de olabilir, seçilememe korkusuyla zaten yurttaşların hakkı olan dünyanın pek çok kentinde uygulanan ulaşım hakkı, su hakkı gibi haklarımızın birer seçim rüşveti olarak kısmi kullanımlarının bedava yapılacağını ilan da edebilir… Hatta gübre de dağıtabilir.

Ama artık, ne verilip, ne kadarının geri alındığı hesabı yapılmadan kimsenin satılacak oyu kalmadığı da besbelli.  Para dağıtmayı, mafyatik yöntemleri, korku ve endişe yaymayı varlığının garantisi olarak gören siyaset erbabının beslendiği bu ülkede iktidar uğruna göstermelik neler yapılmıyor ki  ?

O nedenle bu kez bu seçimin kazananı, laf ebeleri, göz  boyama ustaları, kamusal değerleri çıkar çevrelerinin zenginleşme aracı olarak kullananlar, sömürü ve talan üzerine kurulu bir iktidarın koçbaşları olmamalıdır.  

Bu seçimi bu kez, gizli kapaklı yürütülen pazarlıkların, adrese teslim ihalelerin, hesabı verilmeyen harcamaların, oldu bitti dayatmaların, neden olunan mağduriyetlerin, dışlanmışlıkların ve adaletsizliklerin üzerini örtmek üzere konu mankeni olarak kullanılmak istenen halkın kendisi kazanmalıdır. 

O nedenle bütün ülkede “Menderes” gibilere artık “dur” demek lazım .

Hele hele “bizim Menderes” için, acilen tedbir alarak elde kalan toplumsal, doğal ve tarihsel değerlerimize sahiplenerek, halk gerçekten ne istiyormuş, talepleri nelermiş, nasıl konuşurmuş iyice bir gösterilmek lazım.

Düne bakarak geleceğimize karar vereceksek eğer, yaşadıklarımıza da iyice bir bakmak lazım; 
**Boğaçayında, dere yatağına liman yapma sevdası ile yap boz haline getirilen projeyle, denizi dere yatağına alacağım diye yapılan masrafları; çakma danışman giderlerini; Amerikalı global sermaye şirketlerine ödenenleri; Fransız emlak Fuarlarında neyin pazarlandığını;  Katar Emirleri ile pazarlıklarını; dere boyunca imara açılan kamu arazilerini;  özel mülkiyete konu arazilerin kamulaştırmasız işgallerini; kapatılan içme su kuyularını; her yıl tekrarlanması gereken ve kıyı erozyonuna neden olan kazı masraflarını; daha ilk kış yaşanan dere taşkını sonucunda tekrarlanan  masrafları; ASAT’a uygulatılan yasa dışı düzenlemeleri ile dağın fare doğurduğu elde kalan Boğaçayı göleti için şimdiye kadar harcanan milyonların hesabını ortaya dökmek lazım… Bu gölet kazısından çıkarılan rüsubatlar nerede kullanıldı öğrenmek lazım.

**300 milyona yakın maliyeti olduğu açıklanan Konyaaltı sahil projesinin,
8 yıllığına yıllık 8.5 milyondan işletmeciliği devredilirken kamunun uğratıldığı bu zararı kimin karşılayacağını sormak lazım. 
Kamunun sırtından para kazandırılan işletmeler için, serbestçe yararlanmamız gereken sahili paralı hale getiren,  Kıyı kenar çizgisi ihlal edildiği için her kış aylarında dalgaların altında kalarak zarara uğrayan yapılaşmaları, yine kamu bütçesinden karşılanmasına neden olan yönetim anlayışının, yasa dışı uygulamaları nedeniyle, gerçekte kime hizmet ettiğini ortaya koymak lazım. Bütün kamusal hizmetlerde olduğu gibi sahillerde bile yurttaşı neden yolunacak birer kaz gibi gördüğünü açıklamasını istemek  lazım. Kendi yandaşlarının organizasyonlarıyla Avrupa’da yapılan çakma ödül törenlerine gülüp geçmek lazım.       

**Kentsel Dönüşüm projesi olan Kepez-Santral mahallesinde “kandırıldık” diyen hak sahiplerine şimdi de Balbey Mahallesinin sakinlerinin eklenmiş olmasını ve bunun nedenini merak etmek lazım.
Tarihsel kültürel varlıkların korunmasından ziyade tamamen ticari beklentilerle, hak ettiğinin çok azına razı etmeye zorladığı Balbey sakinleri Büyükşehir Belediyesini Mahkemeye verince, acele kamulaştırma kararını şimdilik geri almak zorundan bırakılan, inandırıcılığı ve güvenilirliği kalmayan yönetici anlayışını artık geleceğe taşımamak lazım.

** İhtiyaç tespiti, yer seçimi ve neden olacağı sonuçlar bakımından tam bir tahribatı ve  gereksizliği simgeleyen Lara sahillerinde Kruvazier Limanı gibi vaat edilen vizyon projelerinin yap işlet devret modeli ile gelecek kaç kuşağa ne kadar borç devredileceği hesaplarını yapmak lazım. Lara sahilinin 1.5 km lik kısmının kullanıma kapatılması, Lara Kent Parkında ticari üniteler, AVM ve otellere yer açılması hesaplarının “Antalya aşkı” ile ilgisinin olmayacağını düşünmek lazım.

** Aynı şekilde Konyaaltı sahillerinde Büyük Limanın bitişiğinde 1,2 km lık alana ek yat limanı yapma vizyonu da kent merkezinden denize girilecek alanlara göz dikildiğinin somut örnekleri iken, kendi oylarımızla bu talancı ve işgalci projelere onay verilmesinin kendi kendimizin kuyusunu kazmak olduğunu fark etmek, üç  beş kuruş için bu kentin satılmasına rıza göstermemek lazım. 
   
** Kentle bütünleşmiş Altın Portakal  ulusal film festivali kaldırılırken, uydurma simgelerle Tünektepe’ye ucube bir otel,  Boğaçayı havzasına film platoları, safari alanları kurulacağı vaadinde bulunmanın esas amacının, kendi öz değerlerimizi korumak ve geliştirmek yerine sonu belirsiz ve ihtiyaç önceliği olmayan yatırımlarla, paraya tahvil edilebilecek bütün kamusal kaynaklarımızı tüketmeye, piyasalaştırarak pazarlamaya ayarlı bir yönetim anlayışının kente talan ve tahrip etmesine izin vermemek lazım…

** Plansız, etütsüz yollarla, kenti beton bloklara boğan katlı kavşaklarla ulaşım sorununun çözülemediğini hep birlikte yaşayan kent sakinleri, EXPO gibi atıl bırakılan milyarlık yatırımların, ihtiyaç olmadığı halde mevcut otogarı kaldırıp imara açanların, Akdeniz Kent Parkında ödüllü mini city düzenlemesini kırıp döküp kaldırdıktan sonra AVM konduranların, Batı çevre yolu boyunca ağaç katliamı eşliğinde devam eden yapılaşmaların, Konyaaltı sahillerinde yükselen beton blokların ve saymakla bitmeyecek kadar imar değişiklikleriyle kollanan, haksız ve hukuksuz yere ihya edilen  çevrelere yaslanan yönetici anlayışına bizi ve kentimizi daha da fazla tüketmesine göz yummamak lazım.

Kaştan Gazipaşa’ya Bütünşehir uygulamaları göstermiştir ki iktidar kriterlerine göre yürütülmesi istenen siyasi faaliyetlerin ve kentsel düzenlemelerin topluma bir yararı olamayacağı çok açıktır.
Haksız ve hukuksuz gelişmeler karşısında itiraz eden, muhalif bir duruş sergileyen herkesin, terör ve terörist ile ilişkilendirme veya işinden gücünden etme tehdidi altında bırakılması, kentlerin sosyal hayatının da, siyaset etiğinin de, adil yargılanma hakkının da berhava olması sonucu yaratacağı çok belliydi. Cinsiyetçi, istismarcı, ayrımcı ve eşitsiz yaşam koşullarını derinleştiren uygulamalar yıkıcı boyutlara ulaştı. Birbirimize karşı sevgisizliği, güvensizliği ve giderek husumeti besleyen bu koşullarda yaşamaya zorlanmamız giderek katlanılmaz hale geldi. 

Bu süreç ile birlikte yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz, tek adam yönetimi ile daha da ağırlaştı. İşsizlik, hayat pahalılığı, adaletsizliklere karşı itiraz bile edemez hale getirilmek isteniyoruz. Sermaye dünyasının kendisini yeniden üretmesi uğruna yaşam alanlarımızın doğal yapısı, korunması gereken tarihi ve kültürel değerler keyfi ve hukuka aykırı yollarla gözden çıkarıldı.
Kent sakinleri artık ya birer müşteri olarak ya da birer ayak bağı olarak görülmeye başlandı.

En başta söyleneni tekrarlamakta yarar var. Yerel seçimler bütün kent sakinleri için son derece önemli bir fırsat sunuyor. Seçilme şansı en yüksek muhalif adaya verilecek oy elbette onun veya partisinin görüşlerini bire bir benimsediğimiz anlamına gelmeyecektir.

Kent haklarımız için verilecek mücadele, kenti, kentte yaşayanların, mahalle mahalle, sokak sokak,  sorunlarına bizzat kendileri sahip çıkıncaya kadar, mahalle meclisleri, kent konseyleri, adına ne konulursa konulsun, kendi kendilerinin sesi olmak üzere örgütlenerek kent yönetimine bizzat katılıncaya kadar devam edecektir.

1 yorum:
Yaz yorum
  1. Antalya TURİZM İLE HIZLA GELİŞMESİNE RAĞMEN Turizmi yönetemeyerek yok yere çarpık bir kent olmay kendini mahkum etti..! Bunun net görüntüsü de 1990'larda ortaya çıkan Baş*KENT yakıştırmasının 2010'dan itibaren ÇÖKMESİ SONUCUNDA Ortaya çıkan durumdur. ÖZÜ: Antalya İli'nin "çarpık gelişen ülke turimini 'yenilikçi destinasyon yönetimi modeliyle' düzelterek TÜM TÜRKİYE YE Öncü ve Örnek bir BaşKent olması beklenirken, Bugün "yerleşik nüfusu her yönden sürekli huzursuz eden Ranta dayalı bir turizm ekonomisi sayesinde, yarınlar tamamen belirsizlik ve ümitsizlik içindedir. Bu konularda 2005'lerde ÇOK CİDDİ OLARAK UYARIMASINA RAĞMEN "VURDUMDUYMAZ BİR ŞEKİLDE DAVRANAN ANTALYA'YA RAHMETLER DİLEMEK GEREK..! Ama? #TAG*Medya BKZ: 2007 ARO*RAPORU: https://www.academia.edu/7706626/ARO_-_ANTALYA_TUR%C4%B0ZM_RAPORU_%C5%9Eubat_2007_

    YanıtlaSil

-
Bültenimize Katılın