4 Haziran 2018 Pazartesi

KENTLERE SEÇİM GELMİŞ…

Posted by   on

Baskın seçim kararı ve ittifak senaryoları yeterli görülmeyince, vergi, prim, ceza ne varsa,
devletle ihtilaf konusu olabilecek bütün yaptırımların ödenmesinde sağlanan kolaylıklar, emeklilere bayram ikramiyeleri, ruhsatsız veya ruhsatlarına aykırı yapılara imar barışı hamleleri ortaya koydu ki, iktidarda kalmanın ve tek adam yönetiminin kurumsallaştırabilmesinin yolu seçmene rüşvet dağıtmaktan geçiyor…

Mevzuat gereği yurttaşa uygulanan yükümlülükler ve  yaptırımlar o kadar yaygın ve bir o kadar da bezdirici ki devlete kaptırılan kollar, oy devşirmenin aracı olmaya devam ediyor…

Seçim rüşveti olarak sunulan bütün bu aflar, ikramiyeler, barış dilleri aslında hayatlarımıza musallat olan egemen çevrelerin kendi beklentileri için, toplumun karar süreçlerinde söz sahibi olmasını engellemeleri, yönetime katılma kanallarını kapatmalarının bir sonucudur…

Yurttaşlarının omuzuna yük yüklemekte, emeğini sömürmekte, düşüncesine gem vurmakta, sözünü kısmakta, yetmediyse  berhava etmekte mahirleşen bu düzeneğin siyaset aktörleri ve temsil ettiği çevreler zenginliklerine zenginlik katmaya devam ederlerken, toplumun bu kadar yoksullaşması, bu kadar dışlanabilmesi ve bu kadar bağımlılık ilişkilerine mahkum edilmesi başka türlü mümkün olabilir miydi ?

Hiç kuşku yok ki toplumu içine sürükledikleri bu acz hallerinden oy devşirmeye yeltenmelerinin başlıca nedeni iktidar avantajları ve dayatmaları ile kendi dışındakilerini olabildiğince etkisizleştirerek başarılı olabileceklerini düşünmelerinden kaynaklanmaktadır…

O nedenle OHAL, güdümlü bürokrasi ve yargı, tıka basa doldurulmuş cezaevleri, yasaklar, tek sesli medya ve ceberrut devlet atmosferinden vazgeçilemiyor…

İKTİDARIN YEREL YÖNETİMLERİ...

İktidarın yerel yönetimler cephesi de, bu genel seçim sonuçlarının onları yakından ilgilendirdiğinin farkında... Tüm güçleriyle kamuoyu oluşturma çabası içinde olmaları boşuna değil...

Emekli kenti olarak da isim yapmış, mevcut yapılarının büyük çoğunluğunun kaçak veya ruhsatına aykırı olduğu bilinen Antalya, seçim rüşvetlerinden en fazla payı alan kentlerden biri olsa gerek…

Kimi nereye savuracağı hesap edilemeyen ve giderek daha da şiddetleneceği öngörülen ekonomik kriz koşullarında seçim rüşveti olarak gündeme gelen ikramiyeler, ödeme kolaylaştırmaları ise maliyeti karşılandığı oranda hazineye kaynak sağlamış olacak ama mükellefin gelecek güvencesine hiçbir katkısı olmayacak… 

Açıklanmasından kısa bir süre sonra gelen dövizdeki yükseliş, zamlar, fiyat ayarlamaları derken  bayram ikramiyesinde baş gösteren değer yitimi herkesin malumu olsa gerek...

İmar barışında ise hak sahibi bir bedel ödeyerek, ne zamana kadar geçerli olduğu belirsiz, kentsel dönüşüm için de kullanabileceği bir vesika sahibi olacak. Böylece devlet kendisi için yeni bir kaynağa kavuşacak ama bu yapının denetim, kontrol ve imar mevzuatına yönelik herhangi bir sorumluluğunu yerine getirmekten imtina edecek... Yani güvensiz ve sağlıksız konutlarda yaşayanlar resmen kendi hallerine terk edilmiş olacak.

Kentsel dönüşüm ile yaşanacak vurgunlar için Antalya Büyükşehir Belediyesinin, müteahhitle ile mülk sahipleri arasında arabuluculuk yapmak üzere yaptığı çalışmalar, master planları bir sır değil. Bu düzenleme ile bir taş ile birkaç kuş vurmayı hedefleyen siyasi irade güya kaçak yapı sahiplerini ödüllendirirken, bütçeyi doğrultuyor, külfetlerinden kurtuluyor, kentsel dönüşüm vurgun alanını genişletiyor…

Santral-Kepez-Sur Yapı- Büyükşehir Belediyesi işbirliği de zaten sonraki benzer operasyonların habercisi olarak kendini pazarlamaya devam ediyor...   
  
Bütün bunların yanında kendi hallerine terk edilen kesim ise bordrolu çalışanlar, dar ve sabit gelirli olanlar, emeği ile geçinen geniş halk kesimi... Onlara seçim rüşveti bile gerek görülmemiş durumda...

Tam da AKP iktidarına yakışan bir alış/veriş… Oy ver ki keyfince yaşa, bilim dışı meşgalelerin, imara, planlama ilkelerine aykırılıkların, malın mülkün tadını çıkar… Altta kalanın ise canı çıksın...

Küçük büyük yerleşimlerde, kentlerde yaşayanlar, çarşıda pazarda, mahallesinde sokağında nasıl da enayi yerine konulduklarını, gücü gücüne yetenin  her fırsatta haklı ve kazançlı çıkarıldığının pratiklerini aktarıyorlar birbirlerine...Ne denli ezildiklerini, dışlandıklarını ve sömürüldüklerini dillendirirlerken, siyaset tacirlerinin söz cambazlıkları artık onları tatmin etmiyor...

Çünkü herkes farkında ki AKP iktidarı toplumu yönetemez hale geldiği için merkezde olduğu gibi yerel yönetimlerde de tek adam buyurganlığını yerleştirmek istiyorlar...
Yani herkes farkında ki, bütün bu vakitlerini uzatma etkinlikleri ile devam etseler de artık bu ülkeye ve topluma bir hayırları olmayacak, nefret ve  linç birikimini çoğaltmak dışında.

İKTİDAR PANOLARI
KENT SAKİNLERİYLE YÜZLEŞİYOR


Yerel düzeyde gündeme gelen her propagandif etkinlik iktidar odaklarının daha rahatlıkla sorgulanmalarına vesile oluyor… Çünkü yurttaş bizzat içinde yaşadığı kentle ilgili yapılan açıklamaların doğruluğunu, hayattaki karşılığını çok daha kolay sınayabiliyor… Örneğin,
27 adet katlı kavşak yapılması ile övünülüyor…

Bu durum gerçekten trafiği mi rahatlattı, yoksa etütsüz, plansız yapılan bu yapılarla kentin yerleşim ve toprak kullanım tahayyüllerinin önü mü kesildi ? Konunun bu yanının şehir plancılarına  bırakılması icap etse de; ayan beyan çirkinlikler ve neden oldukları olumsuzluklar her kentlinin gözleri önünde yaşanmaya devam ediyor… 

Her biri yaklaşık 2000 m3 lük  betonlar, asfaltlar, çelik konstrüksiyonlarla donatılmış bu surların, birer kara leke olarak sonradan plana işlenmesi yapılan işe meşruiyet kazandırmadığı son derece açık…

Zira bu yasa dışı olan ve planlama ilkelerinin hiçe sayıldığı uygulamalarla daha fazla sayıda araç trafiğinin hızlandırılması ile kent merkezlerinde sabit hale getirilen daha çok gürültü, daha çok zehirli gaz, daha çok trafik kazası belli ki Türel Yönetiminin ilgi alanının dışında kalıyor…

Yine belli ki duvar/sur manzaralarından, birbirlerini göremez hale getirilen 27 mahallenin, daha da fazla caddesinde ve sokaklarında, birbirinden koparılmış ve uzaklaştırılmış komşuluk ilişkileri de siyasi iradenin umurunda değil...

Hiç kuşluk yok ki toplu taşımacılık, herkes için ucuz ve kolay ulaşım hakkı, kent merkezlerinin trafikten arındırılması gibi toplumsal olandan yana politikaları hayata geçirmek AKP iktidarının öncelikleri arasında yer almıyor... Daha çok özel otomobil, daha da fazla benzin tüketimi, beton ve zehirli gazlarla müteşekkil sur altlarında yaşamamızı olağanlaştıran bu anlayış, olsa olsa otomotiv sektöründen bir madalya ile ödüllendirilebilir.  Ama bütün bu insan sağlığına, yaşam kalitesine ve planlama ilkelerine aykırı uygulamalardan oy devşirilmek istenmesi, çarpık kentleşmeyle övünmenin bir başka anlatımıdır...
Diğer şaşırtıcı bir duyuru ise,

1 milyar 410 milyon TL lik alt yapı yatırımı…

İnsan gerçekten merak ediyor, bu kadar para nereye gömüldü diye ?

5-10 dakikalık yoğun yağmur yağışında sular, seller içinde kalan insanlar, evler ve araçlar…
Ya da kapaklarından kirli su taşan kanalizasyon sisteminin mağdurları olarak bütün bu kentin sakinleri...
kim bilir hangi riskler ile baş başa yaşamlarını sürdürmeye devam ederlerken …?
aylarca kazılıp kapatılmayan bu yağmur suyu ve kanalizasyon deşarj kanallarının hafriyat ve toprak taşıma işlerinin nasıl da zenginleşme aracı haline getirildiğinin   farkında olmayabilirler mi acaba ?   

Temiz ve ucuz içme suyunun altyapısı ve şebeke ağından sorumlu olan ama işi gücü kalmamış gibi BOĞAÇAYI’nı ve KONYAALTI sahillerinin çakıllarını katletme görevi ile rüsubat akışını engelleyen, içme su kuyularını kapatan, çevre sağlığına ve doğal yapıya zarar veren ASAT mağdurları, acaba seçim gününe kadar bu panoların etkisi altında kalıp iktidar bloğunda mı yer almayı mı tercih ederler ?   

Doğa talanı yalanla kapanamaz

Taş ocakları ve HES lerle tarumar edilen dağlar, ormanlar, su kaynaklarımızı, bu uğurda katledilen Büyüknohutçu çiftinin mücadelesini anarak, ticarethaneye çevrilen milli parklarımızda ve tarım arazilerinden, sulak ve yeşil alanlardan geçirilmek istenen otobanlar, yollar, köprüler nedeniyle yok edilen ağaçların sayısı hiç kuşku yok ki diktiklerini duyurdukları 2 milyon 493 bin ağaçtan çok çok daha fazla sayılara ulaşmış durumdadır…


Üstelik yeşil alan oranının Antalya’da son derece düşük olan %4 seviyelerinde kaldığı gerçeğine karşın, Akdeniz kent parkında inşa edilen AVM ve tarihi kültürel Mini city’ i yıkıp yerine su parkı, Lara kent parkına öngörülen tatil köyü projeleriyle yeşil alan haklarımızı gasp edenler, bu tür duyurularla hafızalardan silinmesi mümkün olmayan suçlarını örtbas edebileceklerini mi düşünüyorlar ?

Batı çevre yolu kenarlarından imara açılmaya devam edilen Ormanlık alanlar ve diğer yeşil alan katliamlarıyla sabıka kayıtları kabardıkça kabaran; 
kısa bir süre önce mahkemeden dönen Kındılçeşme’de ve Phaselis’de tatil köyü yapma operasyonları ile kimliği iyice deşifre olan bu siyasi iradenin kamusal alanlardan, yeşil alanlardan sermaye dünyasına para kazandırma aracı olması dışında işlevlerinin olmadığı iyice anlaşılmış olmalıdır…  

Paralı hale getirilen Konyaaltı sahillerinin 1.5 km, Lara sahillerinin de 4 km lik  sahil şeridini liman sevdası için betonlaştırmak istenmesi,
sahil boyunca izin verilen heyhula gibi otel / rezidans inşaatlarıyla ile kentin  havasının dahi gasp edilmesi gibi çoğaltılacak örneklerle hangi çıkar çevrelerinin hangi imar değişiklikleri ile ihya edildiğini bu kent hiç unutabilir mu ?
 
Çarpık eğitim sistemi son bulmalıdır


Yurttaşlarını okuma yazma, iş edindirme, beceri kazandırma, yeteneklerine göre yönlendirme, ana dilinde eğitim seçeneklerini örgün eğitim sisteminde sağlayamayan, okulları yalnızca imam hatipleştirmekle meşgul, öğretmenlerini işsiz bırakmanın faili olan bu yönetim anlayışının piyasaya yetersiz donanımlı, ucuz işgücü yetiştirme işlevi ile övünebilmesi ne kadar acı…

Duyurusu yapılan ASMEK, Çocuklar için eğitim yardımları yazıktır ki bu iktidarın neden olduğu çarpık eğitim sisteminin itirafıdır.

Güvencesiz, sendikasız, asgari ücretin de altında çalıştırılmaya razı işgücü,  hiç kuşku yok ki emeğinin değerine, hakkına sahip çıkmaya başladıkça bütün bu  aldatmacaların, kendine biat edecek tedrisatlarla ucuz işgücü pazarlayıcılarının esamesi okunmayacak… 

İstismara dayalı yönetim anlayışı son bulmalıdır

Özel eğitim hakları, çalışma hakları, açık hava veya kapalı mekanlarda engelsiz yaşama hakları ile pozitif ayrımcılık uygulamaları son derece yetersiz iken, evlerinin dışında toplumla kaynaşması konusunda kayda değer bir gelişme sağlanmamış haldeyken... engelli yurttaşlarımıza yönelik göstermelik girişimlerle, iktidarın bu alandan da kendine pay çıkarmak istemesi, engelli yurttaşlarımıza ayıp edilmesinden, onların istismar edilmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir.

Engelliler, çocuklar, gençler, kadınlar, memurlar, işçiler ve tarımdan geçimini sağlayanlar, arkasız, güçsüz, dayanışmasız bırakılmak istenen bütün çevreler, farklı köken ve inanç grupları alabildiğine istismar edilirlerken,
ayrıştırılmanın, hedef tahtası haline getirilmenin mağduriyetlerini insafsızca yaşamaya zorlanırlarken,
hala  vakitlerinin dolmadığını zorla kabul ettirmeye çalışmak,
hamaset nutuklarıyla toplumsal dayanışmanın önüne kesmek,
millilik ve yerlilik diye diye ülkeyi emperyalizmin oyuncağı haline getirmek,
savaş politikalarıyla bütün bir toplumun geleceksiz bırakmak… gibi hayatın her alanında kardeşliğe, barış içinde bir arada yaşamaya, hak ve özgürlüklerimize engel olmakla özdeşleşen bu siyasi irade aslında bütün bu duyuruları ile vaktinin dolduğunu da ortaya koymuş olmaktadır…   

KAMUSAL ALANLAR, ORTAK ALANLAR HEPİMİZİNDİR

Tıpkı 74 adet cadde ve çevre düzenlenmesi sayesinde kent sakinlerine rant elde ettirdiklerinin reklamını yaptıkları gibi meselenin mülk sahibinin, parası olanın daha da zenginleştirilmesi, evsiz, barksız ve parası olmayanların kentlerden sürgün edilmesi meselesi olamayacağı çok açık…
Ama 16 yılın sonunda hepimiz bizzat yaşadık ve görmekteyiz ki;
farklılıkların, kendinden olmayanların süründürülmesi politikaları bu iktidarın ana karakterini ortaya koymaktadır… Bu ilkel ve çağ dışı anlayış ne hukuka, ne evrensel değerlere ve ne de toplum halinde bir arada yaşamaya imkan tanıyamaz…
20. Yüzyılın mahkum ettiği bu tekçilik, bu ben merkezcilik 21. Yüzyılda da utancımız olmaya devam edemez…  

YURTTAŞLIK VE KENTLİ HAKLARIMIZ KİMSENİN LÜTFUNA BAĞLI OLMADIĞI GiBi, HİÇ BİR ÇEVRENİN DE ZENGİNLEŞME ARACI DEĞİLDİR 


Antalya’lılar Giritli parkı’nı unutmayacaktır… Çevre düzenlemesi adı altıda parklarının ellerinden alınmaması için verdikleri mücadele kent hafızasına yazılmıştır…

Kent merkezinde ve ilçelerde kaldırım ve yol çalışmalarının duyurulması kent sakinlerini elbette memnun edecektir. Çünkü haklarıdır… Ancak her bir yurttaş için esas olan içinde bulundukları çevrenin ve sahip oldukları mekanın değişim değerleri değil, kullanım değerleridir, işlevselliğidir.

Kamusal kent yatırımları kent sakinlerine rant kazandırsın, tüccarlar daha çok para kazansın diye değil, toplumsal olarak sağlıklı, güvenli ve insanca koşullarda yaşama hakkının hayata geçirilmesi, kamusal yararın sağlanarak en temel ihtiyaçların ayrıcalıksız herkes için en ucuz, en kolay ulaşılabilir koşullarının sağlanması içindir...

Kamu kaynaklarını pervasızca tüketerek palazlananların, kamu bütçesinden caka satarak ulufe dağıtanların, geleceğimizi ipotek altına alanların, seçimden seçime yurttaşlara şirin görünmesinin esas nedeni bu çark dönmeye devam etsin diyedir.

Sermaye dünyasının modern haramilerinin değirmenine su taşımayı kendilerinin varlık nedeni olarak ortaya koyanlar, devlet katında yer edinmeyi yalnızca halk dalkavukluğu ile becerebiliyorlar… 

ARTIK VAKİT TAMAM ... VAKTİNİZ BİTTİ

O halde cevabı belli, basit bir tercih ile karşı karşıyayız…
Yandaşları dışında herkesi canından bezdiren, bu çarka çomak sokmak,  böyle bir düzenden menfaati olmayan her bir yerleşimin, her bir kent sakininin yurttaşlık görevidir.

Umarım “BAŞLADI BİTTİ” duyuruları hepimizin gerçeklerle yüzleşmesini sağlasın ki, TEKRAR BAŞLAMALARINA İZİN VERMEYELİM ……
24 Haziran’da artık vakit #TAMAM, vaktiniz BİTTİ diyelim....

Hiç yorum yok:
Yaz yorum

-
Bültenimize Katılın