9 Mart 2018 Cuma

SUÇLU MU ARIYORSUNUZ ? (6)

Posted by   on



TEPE TEPE KULLANILAN TÜNEKTEPE,
BİR "PAKET" PROJE
Geçtiğimiz günlerde ihalesi ertelenen, ancak bu ay içinde tekrar yapılacağı ilan edilen TÜNEKTEPE otel projesinin öyküsü de, Konyaaltı sahilleri boyunca yaşanan dayatmaların arka planında yer alan anlayışın bir devamı niteliğinde…    


Hatırlamakta yarar var. Tünektepe, Beydağlarıyla birlikte Konyaaltı Sarısu’dan başlayarak Kumluca Gelidonya Burnuna kadar uzanan Olimpos – Beydağları Sahil Milli parkı sınırları içinde yer almakta.  Bu değerli alan 1972 yılında koruma altına alındığında eşsiz koylar, antik kentler, dağ ve orman ekosistemleri, bitki ve hayvan türleri ile 70.000 hektarlık alanı kapsıyordu. Tahsisler ve işgaller sonucu vücut bulan yapılaşmalar sonucunda, bu alanın bugünlerde 30.000 hektarlara kadar düştüğü hesap ediliyor…
Şimdi 60 yataklı otel projesiyle gündemde olan Tünektepe projesi,  Başkan Türel’in kendisine sunduğu projeyi 2 dakikada imzalamakla övünen Orman ve Su İşleri Bakanının onayı ile işlerlik kazandı… Kuşkusuz, şaşılacak bir durum yok. Aynı ekipteler ve birbirlerinin halinden hatırından anlıyorlar. Yine aynı ekipten bir başka bakan da Konyaaltı sahil projesinin işlerlik kazanması için kıyı kenar çizgisini görmezden gelmişti. O nedenle bu ekipten, doğayı, kentsel değerleri korumalarını beklemek nafile, birbirlerini kollamaktan sorumluluklarını hatırlamaları pek mümkün görülmüyor… Bu arada hemen altını çizelim ki, işlerlik kazandırmaktan kast edilenin, proje konusu kamusal alanın amacı dışında kullanımı, özelleştirilmesi, daha fazla betonlaştırma ve yapılaştırmaya hizmet etmesinin amaçlandığı herhalde tahmin edilmektedir.   
Beach Parkta yeniden yapılaşma uğruna ekonomik ömrü tamamlanmamış üniteler ile Akdeniz kent parkında AVM yapmak uğruna, uluslararası ödüller almış kültürel ve sanatsal bir değeri olan mini city nin yıkılması hafızalarda tazeliğini korumaktayken; şimdi de değişim değeri daha da yükselsin diye Beydağlarında yer alan Tünektepe’ye el atılmış olması “ekip” için çok sıradan bir girişim olsa gerek.

Zira ekibin görevi belli, ekonomi canlandırılacak, piyasa hareketlendirilecek. Sermaye dünyasının kendisini yeniden üretmesine katkıda bulunulacak. O nedenle Antalya’ da dağ taş, dere tepe, uygun görülen bütün kamusal alanlar bol keseden “alım satım” “yap boz” projelerinin konusu olacak.
Yeni Tünektepe projesi ile mevcut döner gazino yıkılıp, daha fazla gelir elde edilmesi ve daha fazla para harcanması teşvik edilecek. Böylece kimine göre, üç Akdeniz fokunun arasına yerleştirilen ışıklı dev bir turuncu küre ile dünya çapında olduğumuzu ortaya koyacağız;  kimine göre de zevksizlik örneği, ucube görüntülü bir otel inşa edilerek pek çok değerimiz ayaklar altına alınacak…  

İhaleyi alana, Sarısu’dan tepeye gidiş-geliş çalışır vaziyette teleferik işletmeciliği verilecek…            
Bir de bonus niyetine olsa gerek Konyaaltı sahilinde bir büfe, 24 m2 gölgelik ve 1000 m2 şezlong alanı verilecek. Paket halinde sunulan proje alanı işletmeciye 29 yıllığına tahsis edilecek...”sahibinden”!

Tabii, artık garantili işletmecilik sağlamadan kimse kimseyi kalkındırmıyor, istihdam yaratıp, refahını yükseltmiyor… yatırımcı bulmak, onun gönlünü yapmak, bunun memnuniyeti sağlamak kolay işler değil diye de düşünüyor olabilirsiniz… Onun için tuhafiyeci dükkanında kumaş satar gibi milli parkın da, sahilin de pazarlanmasından rahatsızlık duymayabilirsiniz…    

Ama öyle anlaşılmaktadır ki, neo liberal saldırıların “koçbaş” lığını üstlenen bu ekibin, muhafazakarlık söylemiyle, hak ve özgürlük kısıtlamalarıyla kentlerimizi, ülkemizi sermaye dünyasının açık pazarı haline getirmek dışında işlevleri kalmamıştır…
Planlama ve yasa tanımamazlıkta, insan ve doğa kıyımında geri adım atmayı düşünemeyecek durumda olmalarının başka bir açıklaması da kalmamıştır.  
Belli ki bu mirasyedilikleri dışındaki yaklaşımları, angajman ilişkileri nedeniyle sonları olacaktır…

O nedenle
1-  Milli Park, Koruma alanı, kıyı kenar çizgisi kavramlarının biraz daha kirletilmesi, 
2-   Tünektepe’ye yerleştirilecek bu devasa yapıyla kent silüetinin bozulması,     
3-  İşlevselliği ve kent belleğinde tuttuğu yer bakımından, Tünektepe’ de yeniden ele  
    alınabilecek özgün bir yapının tamamen gözden çıkarılması, 

4-  Konyaaltı sahilinde büfelerden sonra, kıyı yasasına aykırı olarak koordinatları belirlenerek 
    otel motel işletmecilerine yer tahsis edilmesinin de önünün açılması, bu siyasi iradenin 
    umurunda değildir.

Oysa yaşam alanlarını, ortak alanlarımızı savunanlar bilirler ve  samimi olarak dile getirirler ki,   
     1-   Koruma alanları, milli parklar, sahiller kamusal değerlerimizdir. Hepimize aittir.  
     2-  Doğal çevresi içinde kaybolmamış her yapılaşma, bu eşsiz Beydağları görselliğine zarar
          verecektir. Böyle bir yapılaşma hepimize ait olan kentimizin kimliğine açık bir saldırı
          niteliğindedir.   
     3-  Kentlileşme sürecinde yer eden, iz bırakan değerlere zarar vermemek, kent belleğine sahip 
          çıkmak demektir. Belleksiz bir kent, gücü elinde tutanların oyuncağı olmaktan kurtulamaz…   
     4-  Sahiller kimse için parsellenemez. Sahiller tüm insanların genellik, eşitlik ve serbestlik içinde 
          kullanım haklarını karşılamak üzere düzenlenmelidir.

Yani ne milli parklar ne de sahiller hiçbir özel, ticari ve çıkar ilişkileri için kısmi de olsa, geçici de olsa ancak parası olanların yararlanmasına tahsis edilmemelidir…    

Bu iki birbirine benzemez bakış açılarının ve yaşam tercihlerinin bir araya gelemeyeceği son derece açıktır. Ama açık olan bir başka gerçek, çıkar çevreleriyle angajman ilişkileri içinde olanlar dışında kalan herkesin sorunları ortaktır…

Zira, bir tarafta, iflah olmaz bir şekilde kamusal alanlara göz koyan, fırsatını bulsa “ağacın gölgesini dahi satmaya” teşne bir sermaye dünyası…Diğer tarafta birbirine yabancılaştırılmış ahali…
Bir tarafta eşitsizliklerin, dayatmaların, pazar kavgalarının, savaşların, kısacası insan ve doğa kıyımı müsebbiplerinin “ hep bana hep bana ” arayışları…Diğer tarafta varlık ile yokluk arasında bırakılan, hem kardeş hem düşman, hem masum hem suçlu ama hep muktedire bağımlı olması istenenlerin beklentileri, eldekinden daha da yoksun kalmama kaygıları…

Bütün bu “angajmanlar” veya “ayrışmalar” arasında Tünektepe projesi deyip geçmemek lazım.  
Hepimize ait olan ile bizlerden çalınmak istenenlerin…
Hepimizin yararına kullanım ile çıkar çevrelerinin zenginleşme aracı olarak kullanımların…
Toplumsal olandan yana olmak ile sermaye dünyasının hizmetinde olmanın…
tercihlerini, tezahürlerini ortaya koyan çarpıcı bir örnek daha olmuştur Tünektepe paket projesi…

Toplumsal değerlerimizin ve kamusal alanlarımızın nasıl da tepe tepe kullanıldığı…
Bu kullanılmışlığın kamusal otorite inisiyatifi ile, aslında parası olmayanların tepelendiği, kentsel yaşamın dışına daha da itildiği anlamına geldiği,
Deniz, güneş, sahil, orman, eğlence, dinlenme, temas, hoşça vakit geçirme ile insan olma vasıflarımızı geliştirme duygularımızın ve duygularımızı hayata geçireceğimiz kamusal alanlarımızın, kamusal gücü kullanan “ekip” anlayışı ile çıkar çevrelerinin beklentilerine yönlendirildiği çarpıcı gerçekleriyle yüzleşmemizi sağlamaktadır paket halinde sunulan bu Tünektepe projesi…   

Ama her şeye rağmen, hiç kuşku duyulmamalıdır ki, bütün samimiyetleriyle kardeşçe bir arada var olmak isteyenler, zenginlik kaynaklarımızın değerlendirilmesinde, üretim ve paylaşımında, hiçbir egemenlik alanına yaslanmadan, toplumsal olandan yana tutum almak gerektiğini düşünmeye, itiraz etmeye ve birlikte tutum almayı başardığı andan itibaren bu gidiş ve bu gidişin suretleri berhava olacaklardır… 





Hiç yorum yok:
Yaz yorum

-
Bültenimize Katılın