TEPE
TEPE KULLANILAN TÜNEKTEPE,
BİR "PAKET" PROJE
Geçtiğimiz günlerde ihalesi ertelenen, ancak bu ay içinde
tekrar yapılacağı ilan edilen TÜNEKTEPE otel projesinin öyküsü de, Konyaaltı
sahilleri boyunca yaşanan dayatmaların arka planında yer alan anlayışın bir
devamı niteliğinde…
Hatırlamakta yarar var. Tünektepe, Beydağlarıyla birlikte
Konyaaltı Sarısu’dan başlayarak Kumluca Gelidonya Burnuna kadar uzanan Olimpos
– Beydağları Sahil Milli parkı sınırları içinde yer almakta. Bu değerli alan 1972 yılında koruma altına
alındığında eşsiz koylar, antik kentler, dağ ve orman ekosistemleri, bitki ve
hayvan türleri ile 70.000 hektarlık alanı kapsıyordu. Tahsisler ve işgaller
sonucu vücut bulan yapılaşmalar sonucunda, bu alanın bugünlerde 30.000
hektarlara kadar düştüğü hesap ediliyor…
Şimdi 60 yataklı otel projesiyle gündemde
olan Tünektepe projesi, Başkan Türel’in
kendisine sunduğu projeyi 2 dakikada imzalamakla övünen Orman ve Su İşleri
Bakanının onayı ile işlerlik kazandı… Kuşkusuz, şaşılacak bir durum yok. Aynı
ekipteler ve birbirlerinin halinden hatırından anlıyorlar. Yine aynı ekipten
bir başka bakan da Konyaaltı sahil projesinin işlerlik kazanması için kıyı
kenar çizgisini görmezden gelmişti. O nedenle bu ekipten, doğayı, kentsel
değerleri korumalarını beklemek nafile, birbirlerini kollamaktan sorumluluklarını
hatırlamaları pek mümkün görülmüyor… Bu arada hemen altını çizelim ki, işlerlik
kazandırmaktan kast edilenin, proje konusu kamusal alanın amacı dışında kullanımı,
özelleştirilmesi, daha fazla betonlaştırma ve yapılaştırmaya hizmet etmesinin amaçlandığı
herhalde tahmin edilmektedir.
Beach Parkta yeniden yapılaşma uğruna ekonomik ömrü
tamamlanmamış üniteler ile Akdeniz kent parkında AVM yapmak uğruna,
uluslararası ödüller almış kültürel ve sanatsal bir değeri olan mini city nin
yıkılması hafızalarda tazeliğini korumaktayken; şimdi de değişim değeri daha da
yükselsin diye Beydağlarında yer alan Tünektepe’ye el atılmış olması “ekip”
için çok sıradan bir girişim olsa gerek.
Zira ekibin görevi belli, ekonomi canlandırılacak, piyasa
hareketlendirilecek. Sermaye dünyasının kendisini yeniden üretmesine katkıda
bulunulacak. O nedenle Antalya’ da dağ taş, dere tepe, uygun görülen bütün kamusal
alanlar bol keseden “alım satım” “yap boz” projelerinin konusu olacak.
Yeni Tünektepe projesi ile mevcut döner gazino yıkılıp,
daha fazla gelir elde edilmesi ve daha fazla para harcanması teşvik edilecek.
Böylece kimine göre, üç Akdeniz fokunun arasına yerleştirilen ışıklı dev bir
turuncu küre ile dünya çapında olduğumuzu ortaya koyacağız; kimine göre de zevksizlik örneği, ucube
görüntülü bir otel inşa edilerek pek çok değerimiz ayaklar altına alınacak…
İhaleyi alana, Sarısu’dan tepeye gidiş-geliş çalışır
vaziyette teleferik işletmeciliği verilecek…
Bir de bonus niyetine olsa gerek Konyaaltı sahilinde bir
büfe, 24 m2 gölgelik ve 1000 m2 şezlong alanı verilecek. Paket halinde sunulan proje
alanı işletmeciye 29 yıllığına tahsis edilecek...”sahibinden”!
Tabii, artık garantili işletmecilik sağlamadan kimse
kimseyi kalkındırmıyor, istihdam yaratıp, refahını yükseltmiyor… yatırımcı
bulmak, onun gönlünü yapmak, bunun memnuniyeti sağlamak kolay işler değil diye
de düşünüyor olabilirsiniz… Onun için tuhafiyeci dükkanında kumaş satar gibi milli
parkın da, sahilin de pazarlanmasından rahatsızlık duymayabilirsiniz…
Ama öyle anlaşılmaktadır ki, neo liberal saldırıların
“koçbaş” lığını üstlenen bu ekibin, muhafazakarlık söylemiyle, hak ve özgürlük
kısıtlamalarıyla kentlerimizi, ülkemizi sermaye dünyasının açık pazarı haline
getirmek dışında işlevleri kalmamıştır…
Planlama ve yasa tanımamazlıkta, insan ve doğa kıyımında
geri adım atmayı düşünemeyecek durumda olmalarının başka bir açıklaması da kalmamıştır.
Belli ki bu mirasyedilikleri dışındaki yaklaşımları, angajman
ilişkileri nedeniyle sonları olacaktır…
O nedenle
1- Milli
Park, Koruma alanı, kıyı kenar çizgisi kavramlarının biraz daha kirletilmesi,
2- Tünektepe’ye
yerleştirilecek bu devasa yapıyla kent silüetinin bozulması,
3- İşlevselliği
ve kent belleğinde tuttuğu yer bakımından, Tünektepe’ de yeniden ele
alınabilecek özgün bir yapının tamamen gözden çıkarılması,
4- Konyaaltı
sahilinde büfelerden sonra, kıyı yasasına aykırı olarak koordinatları
belirlenerek
otel motel işletmecilerine yer tahsis edilmesinin de önünün
açılması, bu siyasi iradenin
umurunda değildir.
Oysa yaşam alanlarını, ortak alanlarımızı savunanlar bilirler
ve samimi olarak dile getirirler
ki,
1- Koruma
alanları, milli parklar, sahiller kamusal değerlerimizdir. Hepimize aittir.
2- Doğal
çevresi içinde kaybolmamış her yapılaşma, bu eşsiz Beydağları görselliğine zarar
verecektir. Böyle bir yapılaşma hepimize
ait olan kentimizin kimliğine açık bir saldırı
niteliğindedir.
3- Kentlileşme
sürecinde yer eden, iz bırakan değerlere zarar vermemek, kent belleğine sahip
çıkmak demektir. Belleksiz bir kent, gücü elinde tutanların oyuncağı olmaktan
kurtulamaz…
4- Sahiller
kimse için parsellenemez. Sahiller tüm insanların genellik, eşitlik ve
serbestlik içinde
kullanım haklarını karşılamak üzere düzenlenmelidir.
Yani ne milli parklar ne de
sahiller hiçbir özel, ticari ve çıkar ilişkileri için kısmi de olsa, geçici de olsa
ancak parası olanların yararlanmasına tahsis edilmemelidir…
Bu iki birbirine benzemez bakış açılarının ve yaşam
tercihlerinin bir araya gelemeyeceği son derece açıktır. Ama açık olan bir
başka gerçek, çıkar çevreleriyle angajman ilişkileri içinde olanlar dışında kalan
herkesin sorunları ortaktır…
Zira, bir tarafta, iflah olmaz bir şekilde kamusal
alanlara göz koyan, fırsatını bulsa “ağacın gölgesini dahi satmaya” teşne bir
sermaye dünyası…Diğer tarafta birbirine yabancılaştırılmış ahali…
Bir tarafta eşitsizliklerin, dayatmaların, pazar
kavgalarının, savaşların, kısacası insan ve doğa kıyımı müsebbiplerinin “ hep
bana hep bana ” arayışları…Diğer tarafta varlık ile yokluk arasında bırakılan, hem
kardeş hem düşman, hem masum hem suçlu ama hep muktedire bağımlı olması
istenenlerin beklentileri, eldekinden daha da yoksun kalmama kaygıları…
Bütün bu “angajmanlar” veya “ayrışmalar” arasında Tünektepe
projesi deyip geçmemek lazım.
Hepimize ait olan ile bizlerden çalınmak istenenlerin…
Hepimizin yararına kullanım ile çıkar çevrelerinin
zenginleşme aracı olarak kullanımların…
Toplumsal olandan yana olmak ile sermaye dünyasının
hizmetinde olmanın…
tercihlerini, tezahürlerini ortaya koyan çarpıcı bir
örnek daha olmuştur Tünektepe paket projesi…
Toplumsal değerlerimizin ve kamusal alanlarımızın nasıl
da tepe tepe kullanıldığı…
Bu kullanılmışlığın kamusal otorite inisiyatifi ile,
aslında parası olmayanların tepelendiği, kentsel yaşamın dışına daha da itildiği
anlamına geldiği,
Deniz, güneş, sahil, orman, eğlence, dinlenme, temas,
hoşça vakit geçirme ile insan olma vasıflarımızı geliştirme duygularımızın ve
duygularımızı hayata geçireceğimiz kamusal alanlarımızın, kamusal gücü kullanan
“ekip” anlayışı ile çıkar çevrelerinin beklentilerine yönlendirildiği çarpıcı
gerçekleriyle yüzleşmemizi sağlamaktadır paket halinde sunulan bu Tünektepe projesi…
Ama her şeye rağmen, hiç kuşku duyulmamalıdır ki, bütün samimiyetleriyle kardeşçe bir arada var olmak isteyenler,
zenginlik kaynaklarımızın değerlendirilmesinde, üretim ve paylaşımında, hiçbir
egemenlik alanına yaslanmadan, toplumsal olandan yana tutum almak gerektiğini
düşünmeye, itiraz etmeye ve birlikte tutum almayı başardığı andan itibaren
bu gidiş ve bu gidişin
suretleri berhava olacaklardır…
Hiç yorum yok:
Yaz yorum