Sermaye dünyasını ve çıkar gruplarını gözeten bir yerel yöneticiyseniz kolaylıkla yoldan çıkmanıza neden olan kamusal alanların ve ortak alanların; kentlerde yaşayan sıradan insanlardan biri olarak baktığınızda buraların hava, su, güneş kadar değerli olduklarını görürsünüz…
Kent planında yer alan sıradan bir parkın bile ticarileştirilmesi, özel beklentilere tahsis edilmesi, tek tek bütün kent sakinlerinin nefes borularına çimento dökülmesinden bir farkı bulunmamaktadır.
O nedenle yerel yöneticilerin bize ait olanı bizden alan, bizi birbirimizden koparan, hepimizin ortak amaçlarına tahsis edilmiş, korunması gereken toplumsal, doğal, yaşamsal özelliklere sahip değerlerimizi çıkar çevrelerinin beklentilerine göre düzenleyen her adımı, her projesi kente ihanettir.
Geçtiğimiz günlerde Antalya Büyükşehir Belediyesi yetkilileri Konyaaltı sahil projesi ve Boğaçayı Projesi hakkında meslek odalarına açıklamalarda bulundular…
Her iki projenin teknik ekipleri farklıydı ama Konyaaltı ilçesinin iki yakasını bir araya getirileceği iddiasıyla tanıtımlar yapıldı…
Bilindiği gibi Konyaaltı sahil projesi 3 yıldır gündemde… Boğaçayı projesi ise son 3 yerel yönetim seçiminin malzemesi olarak kullanılmaya devam ediliyor…
Konyaaltı sahil projesinde bir kısım meslek odaları üzerinden; Boğaçayı projesinde ise ithal akademisyenler üzerinden puan toplanmaya çalışılan ama her durumda bildiğini okuyan, bu nedenle her iki projeyi de yazboz tahtasına dönüştüren bir yerel yönetim anlayışı ile karşı karşıya olduğumuz hepimizin malumu…
Bir başka ortak özellik her iki projede de sahil işgali var… Her ikisi de kamusal alanları ticarileştiriyor.
Bu projelerle kamusal çıkardan çok elde edilecek rant gözetiliyor… 1990 modeli yerine 2020 modeli satalım derken ekonomik ömrünü tamamlamamış mevcut yapılar, 3 yıl boyunca atıl durumda bırakılan üst ve alt yapı değerleri bir çırpıda gözden çıkarabiliyor… Bu tüccar kafa kamusal kaynaklarımızı, en çabuk ulaşılabilir, en yaygın kullanılan sahil şeridimizi sermaye dünyasının beklentileri uğruna har vurup harman gibi savurabiliyor. Planlama ilkelerine aykırı olarak yeni yapılaşma alanları oluşturuyor… Boğaçayı projesi ile kentin simgesi olan, dünyanın nadir güzelliklerinden birine sahip olan Konyaaltı sahilinin doğal yapısına müdahalede bulunuyor ve kıyı erozyonuna neden olacak adımlar atılıyor…
Bütün bunlar alt belediyeler by pass edilerek yapılıyor…Belli ki pasta çok değerli rant kardeşliğine bile tahammül edilemiyor… Rantı kollamak, kendi aralarında rant paslaşması ile sonuca gitmek isteniyor…
Oysa Konyaaltı sahil projesi meslek odaları katılımlı ve Mimarlar Odası koordinasyonunda, jürili bir yarışma sonucu elde edilmiş, seçilen proje renk renk resimlerle kamuoyuna ilan edilmişti… Şu anda ödül alan bu projenin adı var, kendisi yok desek yeridir… Zira eski Beach Park alanında detayları kamuoyuna açıklanmayan imalatların başlatıldığı açıklandı.
Boğaçayı Projesi için çizilen resimler ise rekor sayıya ulaşmış olsa gerek… Dere yatağına yapılmak istenen, mavinin en güzel tonlarında süzülen en modern tekneler, boy boy, çeşit çeşit marinalı resimlerden eser kalmadı… Ama bu resimleri servis eden yerel yöneticiler, yarım ağız da olsa özür dilemek yerine, inanılması zor bir pişkinlik içinde nasıl da demokrat ve katılımcı bir yaklaşımla bu hayallerinden vazgeçtiklerini açıklamakta sakınca görmüyorlar.
Oysa Boğaçayı projesinde zuhur eden ithal akademisyenler ve global şirketlerle yürütülen yerel/ulusal/uluslararası kampanyalarda boğa gibi akan çayı nasıl ıslah ederek dere yatağının içinde km lerce denizi dolduracaklarını, 40 km daha sahil kazandıracaklarını, dere yatağını binlerce teknenin konaklayacağı marinalarla donatacaklarını anlata anlata bitiremiyorlardı.
Bilgiye ulaşma ve söz söyleme kanallarının her daim müdahale altında tutulması sayesinde, yüz kızarma duygusunu çoktan yitiren yöneticiler ve etrafındaki teknik heyet artık kendilerine neden teşekkür edilmediğinin hesabını sorma seanslarına başladı.
Düşünebiliyor musunuz ? Yaz boz tahtasına dönmüş Konyaaltı sahili projesinin 1. Dereceden sorumlu yarışma düzenleyicisi, 3 yıl sonra, danışmanlığını üstlenerek işlerini yürütmekte olduğu Büyükşehir Belediyesi ANTEPE inşaat firması adına konuşma yapıyor ve bu projeye kefil olduğunu söyleyebiliyor…
Boğaçayı rüyasının sahibi ise rüyasından uyandığında dere yatağında marina fikrinin buhar olduğunu görüyor ama adeta bir çocuk gibi madem dere yatağına marina ve 40 km sahil yapamıyorum o zaman havuz gibi, DSİ’nin sorumluluğunda olan dere yatağına denizi taşıtacağım diye tutturuyor… Bu da yetmiyor sahilin 1/7 sini işgal ederek DLH’ne Büyük Limana bitişik yeni bir Liman daha yaptıracağını açıklıyor… Plansız, alt yapısız yeni açılacak yapılaşma alanları da Boğaçayı projesinin bonusları olsun isteniyor…
Havuz problemine dönüşen Boğaçayı projesi…
İhtiyaç, maliyet, eko sistem, su kaynakları, erozyon, doğal yapı gibi bütün eleştirileri “tatlı su ve deniz suyu kamasına” takarak, bütün bir kentle, kentin bütün uzmanlık kuruluşlarıyla, kentin akademisyenleriyle açıkça dalga geçiliyor… Referans ise dere yatağına marina yapılacağı ilan edilen merasimlerde boy göstermekten çekinmeyen ithal akademisyenler… Onlar sayesinde bütün musibetler, her türlü risk, carcur edilecek kamusal kaynaklar sihirli bir değnek gibi ortadan kalkacak…
Geldiğimiz bu durumu vahim olarak nitelemek, sanıyorum haksızlık olur… Madem otorite böyle buyurmakta, o zaman yapacak bir şey yok diyen bakışların varlığı bile beyinlerin dumura uğradığını, kente ihanetin en çıplak haliyle zuhur ettiğini kabul etmemiz gerekiyor…
Denilebilir ki ülke tek adamla yönetiliyor. Tek bir “imasının” yeterli olduğu bir tek adama bağlı ama kente karşı sorumsuz yöneticilerle geleceğimiz yerin şimdikinden farklı olması beklenemezdi. Kent dinamiklerini kaale almadan Bakanlar Kurulundan geçirilen Boğaçayı projesi; kamalar, havuzlar derken kendini en çevreci proje ilan edip, teşekkür bekleyebilecek kadar ileri gidilebiliyorsa, bu kendi çalıp kendisinin oynama yönteminin nelere kadir olduğunu ortaya koymaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Unutulmadan belirtilmeli ki DSİ’nde görevli iken Boğaçayı taşkın önleme çalışmalarını yürüten, iltimas geçmediği için sürgün edilen İnş.Müh.A.Necati Ateş’in geçtiğimiz aylarda hazırladığı ve Kent Konseyine sunduğu BOĞAÇAY TAŞKIN KORUMA PLANLAMA RAPORU da ortaya koymaktadır ki 4300 debiyi esas alan taşkın önleme uygulamaları çevreci olmasından ziyade fantezi yanı ağır basmaktadır.
Aynı şekilde Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Doç Dr. Nihat Dipova’nın çalışmaları da bu proje ile ilgili muhtemel riskleri ve neden olacağı doğa tahribatlarını ortaya koymuştur…
Jeoloji Mühendisleri odası başkanı Ali Keleş’in “…yapmayın etmeyin, yer altı kaynak sularını kurutmayın, doğal yapıyı bozarak sahil boyunca erozyona neden olacaksınız, su kalitesini bozacak, denizi de kirleteceksiniz eleştirileri olabilecek en gayriciddi açıklamalarla geçiştirilmek isteniyor…
Neyse ki meslek odaları eşgüdüm kurulu yani kentin hemen hemen bütün meslek odaları Boğaçayında boğulan bir yerel yönetim anlayışını nihayet deşifre ederek ortak bir basın toplantısı ile Boğaçayı Projesi rüyasından uyanılması gerektiğini ifade ettiler.
Dere yatağını 1.5 metre kazıp, 750 metre denizi içeriye taşımanın yanlışlıklarını, risklerini sıraladılar. Büyük Limana bitişik yeni bir liman yapılmasından vazgeçilmesi gerektiğini dile getirdiler.
Biraz zahmetli ve biraz zaman alacak ama hiç kuşku duyulmasın ki bu global zamanların Sülün Osman türevleri, yerel yöneticilik adı altında iki yakayı birleştireceğim derken mutlaka yakayı ele verecekler…
Katar emirleri, MIMIP emlak fuarları, Amerika menşeili ulusüstü sermaye şirketleri, ithal akademisyenleri ile kol kola dillendirilen istihdam yaratma öyküleri, resimli rüya serileri, Antalya sevdalı nağmeleri belki emlak spekülatörlerine, kamusal kaynaklarla beslenen çıkar çevrelerine, seçmen tabanına fazlasıyla hoş gelebilir ama kent dinamikleri tavrını belirlemiş durumdadır; sel gider kum kalır, kimse zoruna güvenmesin, zorla güzellik olmayacak.