30 Nisan 2017 Pazar

Boşuna Değil

Anayasa referandumu ile meşruiyeti kalmadığı tescil edilen şark kurnazlarının çaldıkları
minarelere kılıf uydurmaları artık mümkün görünmüyor...

Partili tek adamın meclisi işlevsizleştirerek güdümlü bir yargı ile toplumun hakkaniyet duygularını tatmin edebileceğini ummak zaten hayalden öte kaba bir aldatmaca ve dayatma ile mümkün olabilirdi, nitekim öyle de oluyor...
 
Yaptırım uygulama otoritesine sahip olmak başka, yönetimsel yetkilerin haklı, adil ve kabul edilebilir nedenlere dayalı olması başkadır...
 
Tam ortasından ikiye ayırdıkları toplumu, referandumda elde edebildikleri şaibeli sonuç ve yönetememe kaygısı ile uzatılan OHAL,
 
diğer kamu kurumları gibi itibarsızlaştırılan YSK,
 
siyasi kadrolarıyla doldurulan yargı, Uluslararası ilişkilerdeki acz hallerinin üzerini örtme dilleri,
 
Antalya Valiliğinin alkollü içki kullanıcılarına yönelik çıkışı,
 
KHK ile evlilik programlarına konulan yasaklar vs gibi oldu bitti karar ve uygulamalar yanında;
tek adam için partiye kayıt ve kongre takviminin başlatılmış olması da gösteriyor ki bütün gayretleri ve niyetleri yalnızca toplumun % 50 + 1 ine hitap etmek, onların sempatisini ve desteğini devam ettirmek ve bu yolla ayakta kalabilmek içindir...
 
Bu nedenle de toplumun diğer yarısına saldırmadan, yargısız infazlarla kamusal alanlarda tasfiyeye yönelmeden, savaş koşullarını sürdürmeden kendilerini güvende hissedemeyecekler...
 
Son KHK ler ile araya sıkıştırılan Mersin, Muğla, Diyarbakır, Denizli, İstanbul barış akademisyenlerinin bir kısmı daha kamu görevlerinden ihraç edilirken kamu görevlerinden ihraç edilenlerin açtığı davaların külfetleri kendi üzerilerinde bırakılarak komisyona havale edildi.
 
Hukuksal süreçleri rayından çıkararak, uzatarak, mağduriyet sahiplerini nedamet getirmeye zorlayarak, toplumun diğer yarısını da ya bu yolla teslim almanın ya da hiç bir haktan yararlandırmamalarının mümkün olabileceğini sanıyorlar..
 
Oysa dışlanmışlıklara, haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı duran çok geniş bir kitle var bu ülkede...
 
Son 2 haftada olup bitenlerden de anlaşıldığı gibi % 50 -1' in bütün bu olup bitenlere Hayır demesi boşuna değil...
 
Özgürlükçü, demokratik, laik bir hayat için bu kapalı devre sermaye düzeninin keyfiyetlerini kabullenmeyenlerin, emeğinin hakkını almak için sonuna kadar mücadele edenlerin, farklılıklarımızla bir arada yaşamayı savunanların iradeleri, kararlılığı ve dayanışması ile aşacağız bu kendini bilmez günleri...

20 Nisan 2017 Perşembe

Yenmesini öğrenmek elimizde…

Yangından mal kaçırır gibi açıklamalar, balkon gösterileri ve nihayet atı alan Üsküdar’ı
geçti duyurusu yapılarak hukuksuzlukları, ulusal ve uluslararası gözlemci raporlarını, yargısız infaz yaklaşımlarını bertaraf etmek, bu yolla kendini legalize etmek mümkün değil…

Olan bitenler gizlenip, inkar edilemeyecek kadar kayıtlı, belgeli ve kanun hükmüyle ispatlı…
Boşuna dememişler, “at yularından insan ikrarından tutulur”

Uygarlık kriterleri yerine dayatmacılığın dili ve tezahürleriyle toplumu koşullandırmaya kararlı olanların kin, intikam, hakimiyet operasyonlarının sonu gelmeyeceği, anayasa referandumu ile bir kez daha tescil edilmiş oldu…

Şimdi sıra açık veya gizli hayır diyenlerde,

emeğine, hakkına, özgürlüklerine sahip çıkanlarda…

Her hangi bir liderin icazetine ihtiyacı olmaksızın herkes için eşitsizliklere, haksızlıklara karşı çıktıkça demokratikleşebileceğimize, barış içinde birlikte yaşayabileceğimize inananlarda…

Bütün meselenin, kendi geleceğini kendisini muktedir sananlara emanet etmemek olduğunu düşünenlerde…

Hile hurda, havuç sopa...

yenile yenile yenmesini öğrenmek elimizde…

13 Nisan 2017 Perşembe

Sermaye dünyasının iktidar oyunlarını bozacağız

Bir yol ayrımındayız… İktidar, tam ortasından ikiye yarılmış topluma nasıl yönetilmek
istediği konusunda tercihini soruyor…

Aslında soru “kırk katır mı kırk satır mı ?” tarzında…
 
Oysa, demokratik sistem veya demokratik yönetim arayışlarında, halkın yönetime katılım kanalları nasıl sağlanmalı sorusuna cevap aranır. Ama bu konu hiçbir aşamada bu haliyle gündeme bile alınmadı....
 
Bununla da yetinilmedi, iktidar hazırladığı anayasa değişikliği teklifine “EVET” tercihinde bulunulmasını sağlama operasyonları gerçekleştirdi. Yurt içinde veya dışında devreye sokulan resmi, özel her türlü girişim ile OHAL uygulamaları da gösterdi ki iktidar kendi çaldı kendi oynadı…
 
İktidarın gizlisi ve acelesi olduğu da her halinden belliydi… Oylamaya sunulan teklif metni kadar, kayıkçı dövüşü halinde sürdürülen kampanyasının üslubu ve tarzı da anti demokratik ve yakışıksızdı...
 
Hiç kuşku yok ki iktidar istediği sonucu aldığı takdirde fiili durum halk tarafından onaylanmış sayılacak.
 
Zaten anayasa değişikliği teklifinin kabulü halinde cumhurbaşkanının hemen partisine kaydolması ve yargı alanına hemen el atmasına yönelik hükümleri sayesinde partili tek adamın güdümlü yargı inşası uygulamaları halkoyu ile resmiyet kazandırılmış olacak…
 
Belki uyku sersemliği ile başlangıçta fark edilmeyecek ama tıpkı OHAL ile daha şimdiden örnekleri yaşanmakta olan yargısız infazların, sınırsız ve denetimsiz bir keyfiyetin olağanlaştığını ve giderek şiddeti ve dışlayıcılığı artan oranda kurumsallaştırıldığını göreceğiz.
 
Geriye pek bir şey kalmamış olsa da hepimizin şimdiye kadar sahip olduğu haklar ve özgürlüklerin kolaylıkla yasa dışı ilan edilebileceklerini, kaybettiklerimizin yokluğunu yaşadıkça daha iyi anlayacağız…
 
Örneğin kıdem tazminatı hakkına hemen el atacaklar. Kamusal işletmeler, ortak alanlar, kamusal kaynaklar eskisinden daha hızlı ve fütursuzca sermaye çevrelerinin tasarrufuna sunulacak. Özel veya resmi kurum ve kuruluşların kapatılıp açılmasını, eğitimin, sağlığın ticarileştirilmesini, iş güvencesini, idarenin işlemlerine karşı itiraz hakkını, mülkiyet hakkını, barınma hakkını, seyahat özgürlüğünü, adil yargılanma hakkını, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü, barış içinde birlikte yaşamak istiyorum diyebilmeyi, sağlıklı çevrede yaşama hakkını, inanç özgürlüğünü, zenginlik kaynaklarından toplumun eşit koşullarda yararlanma hakkını, kadın erkek eşitliğini, kamusal harcamaların nereye yapıldığını öğrenme hakkını, kanunilik ilkesini, haber alma hakkını, internet kullanımını, çocuk haklarını, seçme ve seçilme hakkını ve benzeri bütün haklarımızı ve özgürlüklerimizi, hepimizi etkileyen devlet politikalarını, savaş ilanlarını bile tek adamın iradesine, teveccühüne, insicam ve fıtratına havale etmiş olacağız...
 
Ne siyaseten ne de yargısal olarak denetlenmesi hemen hemen mümkün olamayacak bir havale olacak bu…
 
Partisinin binaları ile devlet dairelerini içindekileriyle birlikte başkana ve başkanın adamlarına emanet edilmesini ve toplumun geri kalanının da onların emirlerine amade olmasını isteyen iktidar belli ki frenleri patlatmış yokuş aşağı giderken nerede duracağını, düşündüklerinin sonucunun nereye varacağını öngöremez bir durumda…
 
İstediğimi söyler, istediğimi yaparım diyenler elbette istemediklerini de işitecekler…
 
İnsanlık tarihi kendini vazgeçilmez sananların nasıl vazgeçildiklerinin yazıldığı bir süreçtir…
 
Ve elbette, bu yol ayrımında ne kırk katır, ne de kırk satır diyeceğiz…
 
Yeni bir yol açarak her türlü keyfiyete, adaletsizliğe, eşitsizliğe, sömürü ve dayatmalara hayır diyenlerle dini, imanı, vatanı para olan sermaye dünyasının iktidar oyunlarını bozacağız....

1 Nisan 2017 Cumartesi

Yeni bir ses yükseliyor artık ülkemizde...

Daha birkaç ay önce hangi teklife, neden evet diyecekleri hakkında bilgi bekleyenler
bugünlerde nereye sürüklendiklerini anlamış olmalılar…

Resmi kurumlar, resmi ağızlar sınırsız ve teklifsiz bir taarruzla toplumu tek adam anayasasına koşullandırma gayreti içindeler... Promosyonlar, teşvikler, fonlar, kamusal kaynakların kullanımı had safhada ama yine de "evet" argümanları maya tutmuyor...
 
Kimi kodlar ve referanslar üzerinden ulaşmak istedikleri hedeflerinden vazgeçmedikleri mesajlarını ihmal etmeseler de bunun yeterli olmadığının farkındalar...
 
Siyasi iktidarın "tek adam" güzellemelerine karşılık Meclis yönetimini, çoğulcu siyaseti, ortak aklı ve aynı zamanda kendi geçmişlerini yerden yere vurmak durumunda kalmaları, her eleştiriyi yalan söylendiği kolaycılığı ile geçiştirmeye kalkmaları maya tutamayacaklarının belli başlı nedenleri...
 
Kendisi yalan olan bu anayasa teklifinin hayatta karşılığı olamayacağı gün gibi ortada... sanki babalarının çiftliğini yönetecekler de siparişlerinin kabul edilmesini istiyorlar....
 
Hele hele bugünlere kadar kendilerini vazgeçilmez olarak ilan edenlerin aslında hiç de öyle olmadıklarını itiraf etmek durumunda kalmalarına neden olan Ortadoğu'da, ABD ve Avrupa ülkelerinde yaşanan gelişmeler, acz içinde kalma hallerini içi boş efelenmeler ile üzerini örtme çabaları da gösterdi ki bu referandum esas olarak AKP nin ve RTE nin siyasi ömrünü uzatma referandumudur...
 
Yüksek yüksek binalardan aşağılara salınan afişlerde boy gösteren yiğitler, reklam panolarını süsleyen milli kahramanlar, ekranların strateji uzmanları  yanı başımızda yeniden haritalar çizilirken seyirci mi kalsaydık diyen militarizmin sevdalıları, sonlandırmak durumunda kalınan anlı şanlı Fırat Kalkanı ile BOP liderliğine veda ettiler...
 
ABD de tutuklanan banka yetkilisi ile 17-25 Aralık defterlerinin de her daim kamburları olarak kalacağı, kendi İstikballeri için bu kamburu taşımaktan imtina edemeyecekleri de mahkeme kayıtlarına geçmiş oldu...
 
Hak ihlallerine karşı durmak için siyasi parti genel başkanlarının, akademisyenlerin cezaevinde veya dışarda açlık grevlerine başlama çaresizlikleriyle gördük ki, izledikleri yüksek siyasetin ürünleri olarak ölümüne hak arayışları tekrar hayatlarımıza girdi...
 
Her geçen yıl daha da derinleştirdikleri gelir adaletsizlikleri, hayat pahalılığı, işsizlik, geleceksizlik, güvencesizlik, yargısız infazlar, keyfi yasaklamalar, iltimas sorunlarını tek adam yönetimi olunca da çözemeyeceklerini çok iyi biliyorlar ama esas dertlerinin bu olmadığı çok açık.
 
Bütün beklentileri hesapsız, denetimsiz, sorumsuz yönetime kavuşmak. Kendilerine karşı olan herkesi, herşeyi bu yolla etkisizleştirerek iktidar da kalmanın yollarını pekiştirmek... Bunu da milli ve dini değerler diye diye sahne alan "abidik gubidik" siyaset anlayışlarının son kozlarını oynadıkları ye kürküm ye anayasası ile yapacaklarını sanıyorlar...
 
İktidarın artık bu toplumu yönetemez hale geldiği konusunda yandaşları dahil herkes hem fikir.
 
O nedenle yeni bir ses yükseliyor artık ülkemizde...
 
Yurttaşlar seslerine ses verilen her yerde yeniden tartışmaya başlıyor kendi meclislerini....
 
Yerinden yurdundan, işinden gücünden, sevdiklerinden uzaklaştırılmaya, dışlanmaya, dayatmalara, eşitsizliklere, haksızlıklara, savaşa ve sömürüye karşı olmadan ayakta kalamayacağımızı öğrendik sesleri harmanlanarak büyüyor...
 
16 Nisanda sonuç ne olursa olsun artık biliyoruz ki emeğine, hakkına, özgürlüklerine sahip çıkanlar taşıyacaklar bu ülkeyi aydınlık yarınlara ...

-
Bültenimize Katılın