REFERANDUM PRATİĞİMİZ…
Ülkemizde referanduma istisnai durumlarda başvurulmaktadır. Anayasa 175. Maddesine göre belirli şartlar gerçekleştiğinde yalnızca Anayasa ve değişiklikleri konusunda genel halk oylaması yapılabilmektedir.
Türkiye de ilk referandum 1961 anayasası ikincisi 1982 anayasası için yapıldı. Hak ve özgürlüklerin tanınması ve kullanımı konusunda iki farklı halkın tercihleri gibi yansıyan sonuçları dönemin olağanüstü toplumsal şartları ile değerlendirmek abartılı olmayacaktır…
3.referandumda (1987) siyasilerin yasakları kalksın mı kalkmasın mı sorusu soruldu. Konuyu referanduma götürenler desteklememiş de olsalar sonuç az farkla yasakların kalkmasını isteyenlerin lehine oldu.
1988 yılında Yerel seçim bir yıl öne alınsın mı alınmasın mı referandumu yapıldı. Bu da ilk kez çoğunluğu “hayır” çıkan referandumumuz oldu…
5. referandum 2007 de 1982 anayasasında kısmi değişikliklerini oyladı ve seçim sürelerinin değişikliği ile cumhurbaşkanını halk seçsin kararını tescil etti.
2010 yılında da yine 1982 anayasasında kısmi değişiklikler için referanduma gidildi. Son sözü yürütmenin söyleyeceği memurlara toplu sözleşme hakkı, 12 eylülü gerçekleştiren generallere yargı yolunun açılması ve YHSK üyelerinin seçiminde yürütmenin yargıya nüfuz etmesini sağlayan düzenlemeler halk oyu ile kabul edildi.
Ülke çapında gerçekleştirilen referandum örnekleri statükoyu pekiştiren, destekleyen sonuçlar vermiştir. Bu durumdan yönetilenlerin mi, yoksa yöneten iktidar sahiplerinin mi kendilerine övünç payı çıkarmaları gerektiği ayrı bir tartışma konusudur… Belli ki yaşanan örnekler gücü eline geçiren yönetenlere bu modeli dilediği gibi kullanma cesareti verebilmektedir. Nitekim, 2010 referandumundan sonra başkanlık sistemi toplumun temel sorunu haline getirilmiştir. Fiili dayatmaları, yasa dışılığı ve tepeden inmeci örnekleriyle bürokrasi, yargı ve siyaset sahnesinde yer alan figürleri adeta figüranlaştıran, toplumu tek adam yönetimine ve bu amaca yönelik anayasa değişikliğine hazırlayan bir süreç yaşanmaktadır.
YERELLERDE REFERANDUM
Yerel yönetimlere özgü referandum uygulamaları ise merkezi yönetimlerin anayasal düzenlenmelerde ifadesini bulan herhangi bir zorunluluktan kaynaklanmamaktadır…
Belediye Kanunu 15.maddesinde, belediye hizmetleri konusunda belde sakinlerinin görüş ve düşüncelerini tespit etmek amacıyla kamuoyu yoklaması veya araştırması yapılabileceği düzenlenmiştir.
Bu durum daha çok eğilim yoklaması olarak öngörülmüştür. Yargı denetiminin dışındadır. Siyaseten bir değer taşıdığı düşünülse de yaptırımı bulunmamaktadır. Sanal alem de dahil yöntemine ilişkin herhangi bir yasal düzenlemeye bağlı olmaksızın yapılan ihtiyari oylamalardır bunlar. Diğer bir deyişle belediyelerin herhangi bir konuda kamuoyu yaklaşımını öğrenmek, kamuoyunu etkilemek veya gerçekten belirli bir konuda kamuoyunu tartıştırarak bir sonuca ulaşmak üzere başvurdukları bir yöntem olarak düşünülebilir…
Zaten yasada da Belediyelerin yetkileri ve imtiyazları başlığı altında düzenlenen bu uygulama tamamen Belediye organlarının beklenti ve nihai kararına göre değerlendirilecek bir konu olarak ele alınmıştır.
REFERANDUM FANTAZİLERİ
Örneğin Edirne Belediyesi “İçme suyu şebekesi, kanalizasyon, yağmur suyu, toplama kanalı, atık su arıtma tesisi projelerinin sokakları bir defada kazıp hepsini aynı anda mı hayata geçirelim? halk oylaması yapmıştır.% 98 evet “aynı anda hayata geçirelim ”sonucunu alan Belediye buna göre hareket edeceğini açıklamıştır.
Çoluk, çocuk, kimliksiz, imzasız yapılan bu oylama ile, belli ki yerel yöneticilerin bu çalışmaların her birinin sıkıntısını ayrı ayrı mı, yoksa bir kerede mi çekmek istersiniz diye sorarak kamuoyunu bu ortama hazırlamakta olduğu anlaşılmaktadır…
İstanbul, Ankara gibi metropollerde zamanında halk otobüslerinin, vapurların şekli, rengi dahi oylama konusu yapılmıştır. Gökçek ve Topbaş demokrasiciliğinin kaydettiği bu aşama ile halkımız kendilerine lütfedilen bu kapsamdaki katılım kanalları sayesinde son derece gururlanmış olmalıdırlar…
OYUN İÇİNDE OYUN BU NASIL REFERANDUM ?
Ama artık bilimselliğe, planlama ilkelerine aykırı davranan yöneticilerin neden olduğu israf ve sorumsuzluklara karşı halkın o yöneticileri geri çağırma hakkının kullanacağı referandumlara duyulan ihtiyaç da görülmüş olmalıdır…
Aynı şekilde Çallı üst geçidine bağlı olarak yapılan Atatürk heykelini nereye taşıyalım oylaması da gerçekte ulaşım master planında olmayan bu düzenlemeyi kendilerince dolaylı olarak halka benimsetmenin bir yöntemi olarak kullanıldı.
Olamazdı çünkü Çallı üst geçidi de Mevlana kavşağı, Aksu üst geçidi gibi taş duvarlarla bölünmüş bir kent ve birbirinden uzaklaştırılan insan ilişkilerini sembolize etmekle kalmıyor, daha çok araca hız verdikçe, trafikte tıkanmanın engellenemeyeceği, daha da artan gazlarla kentin daha çok zehirleneceği gerçeğini her geçen gün daha da hissedilir hale getirmişti…
BİLİME İNAT REFERANDUM OLUR MU ?
Öyle anlaşılıyor ki dere yatağında 40 km deniz sahili oluşturma masalının foyası kısa zamanda ortaya dökülmeden; Baraj, sette, debi konusunda DSİ nin ne yapacağı belli olmadan; Konyaaltı sahilinin işgali, dere yatağının 50 metre daha daraltılması, su havzalarına verilecek zarar, deniz kıyısında erozyona neden olacak düzenlemeler, deniz yükselmesi, kara çökmesi, gevşek zemin, imara açılan alanlar, yoğun yapılaşma, ulaşım, yetersiz altyapı, yeniden kent planlaması vs. vs eleştiri listeleri uzadıkça uzamadan, üstelik yandaş firma ve uzmanlarının içi boş bir planlama raporu ile yeni bir araştırma, veri olmaksızın yaptıkları açıklamalarının bilimselliği tartışılmadan, öncekiler de olduğu gibi “çantada keklik” bir halk oylaması kendilerini rahatlatıp, zaman kazandırabilirdi.
Ancak yine de sormamız gerekiyor ki ;
Bilime, doğal kaynaklara, doğa hareketlerine inat halk oylaması sonucunda elde edeceği umulan zafer ile acaba DSİ, DLH gibi kamu kuruluşları Boğaçayı projesi için gerekli yatırım kararlarını almış mı sayılacaklar ?
Boğaçayındaki suyun debisi 2300 den 4300 debiye mi çıkarılmış olacak ?
Marina yapılacak diye dere yatağının 1 km lik bölümünün 50 metre daraltılması mevzuata uygun hale mi getirilmiş olacak ?
Marina yapılacak diye kentin simgesi haline gelmiş Konyaaltı sahilinin 1 km lik bölümü işgal edilmesine meşruiyet mi sağlanmış olacak ?
Öngörülen düzenleme ile kesinlikle kıyı erozyonu mu olmayacak ? Kara çökmesi, deniz yükselmesi gibi doğa olayları asla gerçekleşmeyecek mi ?
Yoğun yapılaşma, su kaynaklarının kirlenmesi, gevşek zemin, deprem riskleri gibi
konuların tartışılmasına mı gerek kalmayacak ?
Emlak fuarlarına, Global inşaat firmasına ödenen ve ödenilecek paralar ibra mı edilmiş sayılacak ?
İşte tam da Belediye Yasasına uygun, canının istediği gibi eğilim yoklaması…
Nasıl olsa halk oylamasının akıl, bilim, planlama ilkeleri, doğa hareketleri hakkında olmasını engelleyen yasal bir düzenleme yok. İtiraz eden de yok. Sulandırmak serbest. Üstelik kendini bağlı hissetmeyeceğin çantada keklik bir katılım modeli.Maksat piyasa canlansın, kamu kaynaklarıyla cepler dolsun…
Komik ama yaşanan bu dramatik gelişmeler sonucunda kabul etmek gerekiyor ki tek tipleştirilerek değersizleştirilen bir hayata mahkum edilmek isteniyoruz.
Adeta diyorlar ki, Ey cemaati Müslim , sağa sola kanmayın, gelin arkamızdan. Her şeyi, herkesi hizalayan, merkezde tek adam, yerelde tek adam…
Oysa cevap çok basit… yoksunluk, yoksulluk, yasaklama, yönlendirme, şiddet ve tahribat hatıraları dışında kim başarmış ki siz başaracaksınız ?
Hiç yorum yok:
Yaz yorum