sunduğu 22.000 m2 lik park-bahçe projesinin ana teması, yıkılan İl özel idare binası alanı ile Yavuz Özcan Parkı arasında kalan 120 metre kulvarlı KADIN YARI düzenlemesi oldu.
Bu nedenle olmalı ki pis ve çöplük halinden kurtarıyoruz söylemi ile KADIN YARININ park bahçe düzenlemesine dahil edilmesi fikri yerel yöneticilere cazip gelmişti…
Ama bu fikir kente karşı işlenen ve işlenecek suçların da habercisi oldu...
Zira Kadın Yarının temiz tutulmasından ve doğal haliyle korunmasından sorumlu bir yerel yöneticinin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu durumu, neden oldukları tahribatın mazereti olarak sunması herhalde bize özgü bir yönetim anlayışının sonucu olmalıydı…
Ama ne gam… Göç yolda düzelir mantığı ile çalakalem yazışmalar, yarım yamalak çizimler derken kaşla göz arasında çelikler arasında betonlarla kaplanmış bir KADIN YARI manzarası ile karşılaştık…
Yurttaşlar bakımından sineye çekilecek, sessizce geçiştirilecek bir durum söz konusu değildi… Sorular soruldu… yazılar yazıldı… tepkiler gösterildi…
Kangren haline gelen binanın yıkımı, yemyeşil bir park projesi, içinden sular akan vadi, asma köprü, denize şelale, 2-3 metrelik su kanalı, piyano, ışıklı havuz, cazibe merkezi, turizm, ticaret, esnaf, para, para, para…
Peyzaj Mimarları Odası, Mimarlar Odası ile işbirliği, Kent Konseyinin görüşleri, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Tabiat Varlıkları Koruma Kurulundan alınan onay… kenti güzelleştiriyoruz söylemi…
HANGİSİ DOĞRU ?
** Kent Konseyi ise konu ile ilgili olarak kendilerine gönderilen çalışmanın tamamlanmamış, ilgili kurum görüşleri alınmamış bir halde iletilmesinin doğru olmadığını, plan değişikliği ve proje alanına ilişkin analiz çalışmasının yapılmadığı, eksiklikler ve olumsuzluklar içerdiğini iletmişti… Kadın yarı ile ilgili görüş bildirmedi çünkü (çelik ve beton kaplamalı, şelaleli ) proje Kent Konseyine sunulmamıştı bile…
** Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu onayının nasıl gerçekleştiği konusu halen bir sır gibi gizli tutulmaya, başvurular cevapsız kalmaya devam ediyor…
** Peyzaj Mimarlar Odasına ait resmi bir kayıt veya açıklama henüz duyulmadı ama kimi mimarların ve peyzaj mimarlarının bu proje ile ilgilendikleri biliniyor, oda adına mı bireysel olarak mı o da belli değil…
** Bu duruma bağlı olarak meslek odalarımızın yerel yönetimlerle ilişkilerinde ilkesel yaklaşımlarının ve mesafe ayarlarının sorgulanması daha yüksek sesle tartışılır hale geldi…
Bütün bu gelişmelere bakarak Büyük Şehir Belediyesinin kent merkezinde planlama faaliyetinin bir parçası olarak park bahçe düzenlenmesi yaptığını mı düşüneceğiz, yoksa, kim kimin üzerinden ne yapmaya çalışıyor ? kent kimliği kimlerin umurunda sorularını mı soracağız ?
Kuşkusuz ki konuya ilgi duyan herkes kendisinin bağlı olduğunu hissettiği aidiyet ve sorumluluk duygularına göre hareket edecektir…
Oysa bütün bu yaşananlar, kimileri için çocukluğundan başlayarak bu alanda yaşadığı anılarının üzerine beton döküldüğü hissi yaratırken…
Kimileri de, adını “bağışlanamaz bir suç işleyen kadının, içine kedi konulmuş bir çuvala bağlanarak atıldığı” rivayetinden aldığı söylenen “kadın yarı” düzenlemesinde izlenen yolun, (bu rivayetin) günümüz versiyonu olarak kendilerine reva görüldüğünü hissetti…
Erkek egemen anlayışın bir devamı olarak ben merkezcilik, kendine tabi kılma, dayatmacılık ve usulüne uydurma hamleleri ile eleştirenleri nankörlükle suçlayan cezalandırıcı bir tahammülsüzlük, şimdiki zamanların dili ve yaklaşımları olarak bir kez daha kendisini göstermekteydi…
TARTIŞILAN KONU KENTİN KİMLİĞİDİR…
Antalya Kent İzleme Platformunun kamuoyuna mal ettiği KADIN YARI düzenlemeleri, bu kente kimliğini kazandıran en önemli özelliklerinden biri olan doğa harikası falezlerin tahribatı, usulsüz ve çifte standart uygulamaları ile anılacaktır…
Kırkgöz kaynaklarından başlayan, Aksu-Arapsuyu aralığını içine alan, ortalama kalınlık derinliği 250 metrenin üzerinde, yaklaşık 600 km2 lik traverten bloğu üzerinde kurulu bu kent, yine travertenlerin uzantısı olarak Kırkgöz sularının yüzeyde buharlaşmasıyla oluşan falezleriyle ünlü olduğu hepimizin malumudur…
12 km uzunluğunda falez üzerine kurulmuş Antalya kentinin en önemli kimlik özelliği, simgesi ve yeryüzünde emsali çok az bulunan bu doğal servetinin, bu denli gündelik beklentilere konu edilerek tahrip edilmesi, üzerine beton dökülmesi, çelikten yürüyüş yolları yapılması yerel yöneticilerimizin kabul edilemez bir ayıbı ve ihaneti olmuştur…
Milyonlarca yılda gerçekleşen, kentin tam orta yerinde, denizden içeri doğru uzanan Kadın Yarı adıyla anılan bu doğa harikası, 20-30 metre derinliği, vadi görünümü, minik deresi ve rivayetleriyle birlikte 1993 yılında Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun kararına dayanarak 1.derece doğal sit alanı olarak ilan edilmesine karşın, bu alanı korumakla yükümlü resmi ellerce tahrip edilmiştir…
İlginçtir önceki Büyükşehir yönetimi kadın yarının temizliği ve aydınlatılması için girişimde bulunduğunda, Koruma Kurulu falezlere zarar verileceği endişesiyle onay vermemiştir. Ama şimdiki yönetimin peyzaj projesi adı altında yaptığı başvuruya olumlu yanıt verildiği açıklanmaktadır…
Aynı şekilde, Muratpaşa Belediyesinin yüzmek ve güneşlemek amaçlı olarak değişik noktalarda Falezlerden denize giriş platformları oluşturmak üzere yaptığı başvuruyu falezlere zarar verici nitelikte bulan aynı kurul nasıl oluyor da bir gün sonra verdiği kararında falezlere beton dökülmesine, 120 metrelik çelik köprülerin, seyir platformlarının monte edilmesine onay verebiliyor ?
Bir doğru bir yanlışı götürmez ama bu çifte standartın nedeni açıklanmalıdır… Bu ağır suistimalin aydınlığa kavuşturulması için Koruma Kuruluna sunulan proje ve onay kararı kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
SONUÇ OLARAK
Estetiği, kullanışlılığı ve konumu itibariyle planlanacak park bahçe düzenlemeleri ile kenti ferahlatmak, kentliler için ortak alanları genişletmek, nefes alma, buluşma, dinlenme ve hoşça vakit geçirme imkanları sağlamak yerel yönetimlerin temel görevleri arasındadır ama, bu alanlarda kentin kimliğini ifade eden doğal değerlerimizi gün yüzüne çıkarıp paraya tahvil edelim, nemalanalım derken, bir oldu bitti içinde, üstelik kaba saba yürüyüş yolları ve platformları ile bu muhteşem doğal oluşumlara zarar vermek, bu inanılmaz doğa harikası görüntüleri vadi içinde konumlandırılan yapılaşmalarla heba etmek, “dünya kenti” iddialarının ne denli uzağında olduğumuzu ortaya koymaktadır…
Seyir parkurlarıyla, hortumdan fışkırttıkları şelale suları denize aksın diye dökülen betonlarla Antalya’nın kimliğine zarar veren bu anlayış bir an önce yanlışından dönmelidir…
Hiç yorum yok:
Yaz yorum