24 Mart 2022 Perşembe

ANTALYA ALANYA OTOYOLU

TC Cumhurbaşkanlığı'nca 08.03.2022 tarihinde,  Antalya Alanya Otoyolu projesini “yap işlet devret” (YİD) modeli çerçevesinde gerçekleştirmek üzere şirket ile sözleşme yapmaya Karayolları Genel Müdürlüğünü (KGM) yetkili kıldığına ilişkin karar alındığı duyuruldu.

Bilindiği gibi, YİD modeli, kamunun görev alanına giren bir yatırım veya hizmetin, yatırım ve işletme döneminde yapılacak masrafları yüklenen ve karşılığında yatırım sonucu ortaya çıkacak tesisi, önceden belirlenen bir süre ve tarife üzerinden işletme hakkına sahip olan bir şirket eliyle gerçekleştirmesi yöntemidir.

Bu yöntemin nasıl belirleneceği ve şirket ile kurulan özel hukuka ilişkin sözleşmeleri, 3996 sayılı sayılı “bazı yatırım ve hizmetlerin yap işlet devret modeli çerçevesinde yapılması hakkında kanun” 4. Maddesine göre yetkili kılınan kamu kuruluşu yürütüyor. 

 

Anayasa Mahkemesi YİD modeliyle gerçekleştirilecek işlerin “kamu hizmeti imtiyazı” olarak ve “idare hukuku” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bu bakış açısını ortadan kaldırmak üzere bir dizi yasa ve anayasa değişikliklerinden sonra, bu doğrultuda yargısal denetim koşulları da ortadan kaldırılarak, YİD modeli özel hukuk alanının koşullarını gözeterek, tipik uygulamalar arasında yerini aldı. 

 

Kamunun kaynak yetersizliği nedeniyle gerçekleştirilmesinde güçlükler yaşanan büyük altyapı projelerine alternatif finansman sağlamak amacıyla yürürlüğe konulan (YİD) sistemi artık bir devlet politikası olarak uygulanıyor.

 

Dahası adrese teslim olarak adlandırılan,  4734 sayılı kamu ihale kanunu 21. 22. Maddelerinde ifadesi bulan pazarlık usulü ve doğrudan temin düzenlemeleri de idarelerin sıklıkla başvurduğu bir yöntem haline getirildi.

Şu aşamada Antalya Alanya otoyol projesinin hangi şirket ve hangi koşullarda hayata geçirileceği açıklanmadı ama benzer uygulamalara bakarak diyebiliriz ki, YİD modeli kamusal hizmeti ilgilendiren bir alanda, kamusal kaynakların piyasaya aktarılmasının, ulusal/küresel sermaye çevrelerine transferinin ve yandaş kollamalarının en etkili ve verimli yollarından biri olduğu gerçeği toplum nezdinde pekişmiş durumda.  


İstanbul, Marmara ve Karadeniz sahilleri başta olmak üzere her bölgede yaşanmakta olan köprü ve otoyol geçiş tartışmalarından sonra Çanakkale Köprüsü için belirlenen geçiş ücretlerinin de insaf sınırlarını aşması (Köprüden geçip dönmek asgari ücretin  %10’u kadar) YİD modeli uygulamalarının kamu yararını gerçekleştirmekten uzak olduğunu ortaya koymaktadır.  


Yapılan değerlendirmeler ortaya koymaktadır ki YİD modellerinde dış kredi kullanılması, Hazine tarafından teminat olarak kapasite/müşteri garantisi verilmesi, maliyetten kurtulalım  derken serbest piyasanın işletme maliyeti altında kamu bütçesinin de içinin boşaltılmasını beraberinde getiriyor. 


Zira sözleşmelerine göre, geçiş ücretleri döviz kuru üzerinden yapılan hesaplar ile TL olarak uygulanıyor. Bu durum kullanıcıları hem fahiş geçiş ücreti ödemek durumunda bırakıyor hem de eksik kalan geçişler için Hazinenin  garanti ödemesi kapsamında kamu bütçesinden karşılamasına neden oluyor. 

Diğer bir deyişle bu ödemeler Hükümet üyelerinin veya Cumhurbaşkanının kişisel hesaplarından değil, hepimizin hakkı olan kamu bütçesinden ödeniyor. Bu ödeme ne kadar yüksek olursa o kadar daha fakirleşiyor, hayat pahalılığı artıyor ve ihtiyaç duyduğumuz yatırımlardan mahrum kalıyoruz.

  
Bu haliyle YİD modelinin uygulandığı her konu, ulaşım hakkı, sağlık hakkı, barınma hakkı gibi temel haklarımızın, ( şehir hastaneleri, iş merkezleri, toplu konutlar vs.) kamusal hizmet olmaktan çıkarıldığını, şirketlerin  kazanç kapısı haline getirilmesi sonucu doğurduğunu görmemek mümkün değil.


Kuşkusuz ki kullanım garantileri verilirken yapılan hesaplamalarda ciddi bir öngörüsüzlük / haksızlık / yolsuzluk denilebilecek nedenler söz konusu. Ya da kamusal yatırım adı altında ihtiyaç dışı/ihtiyaç fazlası yatırım yapılmaktadır ki, hem kamu kaynakları sorumsuzca tüketilmekte, hem de alım gücüyle orantısız yararlanma koşulları ile karşı karşıya kalınmaktadır.  
 

Hemen bütün YİD modellerinde yaşanan bu sorun, gerçekte bu modele başvurulurken AKP yönetiminin toplum ihtiyacının karşılanmasından ziyade, başta kendi yakın çevresi olmak üzere ilişkili olduğu piyasa aktörleri için birer zenginleme aracı olarak kullanmak istemesinin bir sonucudur. 

Hiç kuşku yok ki bu durum neoliberal politikaların bir sonucudur. Bu nedenle kamusal hizmete yönelik yatırım ve işletme maliyetinin, neden olabileceği olumsuz sonuçların, çevresel tahribatların boyutları AKP iktidarı için tali konular haline geldiği görülmektedir.  
 

Antalya Alanya otoyolu projesi kamuoyuna müjde olarak yansıtıldı. Ancak temcit pilavı haline getirilen bu projenin aynı zamanda bir seçim yatırımı olarak tekrar gündeme alındığı anlaşılmaktadır.
 

ÇED raporunda yapılan açıklamalar ve bilinen yanlarıyla bu proje kent sakinlerine, güzergahı boyunca yer alan tarihsel, kültürel, ekolojik değerlere, mevcut yerleşimlere ve kamu bütçesine yönelik esaslı bir “yıkım” ve “kıyım”hamlesi olduğu konusunda şüphe duyulmamalıdır.  
 

ANTALYA ALANYA OTOYOLU’NUN ÖYKÜSÜ
 

Projenin tam adı, (Ankara-İzmir) Ayrımı AfyonKarahisar-Antalya-Alanya Otoyolu ve Malzeme Ocakları Projesidir. 2023 hedefleri çerçevesinde planlanan 428 km lik bir otoyoldur.
 

Antalya Alanya arasındaki proje güzergâhının uzunluğu bağlantı yolları hariç yaklaşık 156 km, bağlantı yolları ile birlikte ise 187 km olacağı; ana gövdesinde  2×3 şeritli yolda 120 km/saat bağlantı yolunda da 100 km/saat hız yapabileceği belirtilmektedir.   
 

Döşemealtı Ilıcaköy’ün yaklaşık 1,5 km güneyinde Kocaçay Deresi kesişiminden yaklaşık 60 m önce başlayan Antalya- Alanya güzergahı, Gebiz’in güneyinden Serik, Taşağıl ve Manavgat’ın kuzeyinden devam ederek Torosların güney yamaçlarından ilerleyerek, Dim Çayı öncesinde Alanya-Gazipaşa-       5. Bölge Hududu Karayolu Projesi’nin yaklaşık 1 km kuzeyinde, devlet yoluna paralel olarak sonlanmaktadır. 


Bakanlık bu projenin ÇED süreçlerini 2010 yılında “Afyonkarahisar-Antalya Kesimi” ve “Antalya-Alanya Kesimi” olarak başlatmıştır. Yine aynı yıl KGM aracılığı ile, Antalya Alanya kesimi için Yüksel Proje Uluslararası A.Ş ile proje sözleşmesi imzalanmış ve işyeri teslimi yapılmıştır. 


ÇED sürecinde 2016 yılında KGM tarafından Döşemealtı Ekşili, Manavgat ve Alanya Çıplaklı’da Halkın Katılımı Toplantıları yapılmıştır. ÇED Raporunun nihai şekli 2018 yılında Dokay Çed Çevre Mühendisliği Lmt. Şti. tarafından hazırlanmıştır. 


Güzergâh boyunca 7 otoyol hizmet tesisi, 10 tünel, 25 viyadük, 44 köprü, 55 alt geçit, 46 üst geçit, 423 menfez ve 9 kavşak yapılması planlanmaktadır. 

Yine güzergâh boyunca yapılması öngörülen 10 tünelin toplam uzunluğu yaklaşık 44.974 m (çift tüp olarak), 25 viyadüğün uzunluğu da 22 bin 41 metre olarak hesaplanmıştır. 


Bu denli yoğun viyadük, köprü, alt geçit, ve üst geçit olmasının nedeni bu bölgenin hali hazırda yerleşim alanlarıyla, tarımsal topraklarıyla, mevcut yolları, dereleri, akarsuları, ormanlık alanları, seraları vb. sosyal, ekonomik, kültürel, tarihi değerlerinin varlığından kaynaklanmaktadır.  
 

Bu proje kapsamında, yer alan yol ekseni merkez olmak üzere sağından 1.000 m ve solundan 1.000 m toplam 2.000 m’lik koridor “ÇED İnceleme Alanı” olarak belirlenmiştir. Doğrudan etkilenme alanı olarak da 500 metre genişliğe göre yapılan değerlendirmelerde  639,72 hektar ‘bozuk koru’ 5826,37 hektar ‘tarım alanı’, 1914,42 hektar ‘koruluk alan’, 1468,19 hektar ‘makilik alan’ ve 1089,05 hektar ‘bozuk baltalık alan’ bulunduğu tespit edilmiştir. 

 

Antalya Alanya Otoyol projesinin başlayacağı müjdesi kimileri için çok cazip gelebilir ama bu müjdenin ÇED raporunda yer alan söz konusu bilgiler,  bir kültür ve yaşam kıyımından, çevresel ve ekolojik değerler bütününün gözden çıkarılmasından başka bir anlama gelmediğini ortaya koymaktadır.  
 

Doğal ve arkeolojik sit alanlarının yanı sıra binlerce hektar tarım ve orman arazisinin orta yerinden geçecek olan bu proje 87 köy ve mahalleyi etkilemektedir. Aspendos antik kentinin bitişiğinde bulunan Köprüçay 1. Derece Sit Alanı’nı 485 metrelik viyadükle geçerken “sesten etkilendiği için önlemler alınan bu alanda” şimdi kesintisiz deprem etkisindeki inşaat projeleri/araç trafiği gerçekleştirilmek istenmektedir. 


Aynı şekilde Manavgat Değirmenderesi geçişinden sonra Side Antik Su Yolu'nu kesilmesi ve bu alanın da viyadükle geçilmesi planlanırken buna benzer onlarca yüzlerce özellikli alanın gözden çıkarılmasında bir sakınca görülmemektedir.  

 

Bu proje ile turizme hizmet, alternatif alanlar oluşturmak gibi hedeflerden bahsedilmektedir. 

Özgünlüğünü ortadan kaldırarak, çevresel değerlerini yok ederek, korunacak hashas alanları, su kaynakları, yeşil alanları, verimli toprakları beton ve asfalta gömerek geriye kalanlarla turizme alternatif oluşturulmasının mümkün olamayacağı çok açıktır.                                

Bu alanın kestirme yol olarak savunulmak istenmesi ise son derece vahim, acımasız ve etik dışı bir yaklaşımdır. 


Merkezi veya yerel yönetimler, Antalya Alanya otoyolu örneğinde de görüldüğü gibi kamusal haklarımızı şirketleri zenginleştirmek, hak sahiplerini ise müşteri olarak görmekten vazgeçmelilerdir.  


KILIFINA UYDURULAN ANTALYA ALANYA OTOYOLU 


Proje güzergahının tarım arazisi, sulak ve ormanlık alan olması, korunması gereken hashas (sit) alan niteliklerine sahip olması idare için kılıfına uydurma hamlelerini kaçınılmaz kılmıştır.   

 

Örneğin Antalya İl Tarım  ve Tarım Müdürlüğünden “Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu” uyarınca  bu alanların tarım dışı kullanım izinleri alınmıştır. Bu kamu kurumu halen tarımsal amaçlarla kullanılan alanlara beton dökülmesinin daha üstün yarar olarak görmekte sakınca görmemiştir.  
 

Ormanlık alanlar için bulunan formül ise, güzergahta yer alan orman sınırının Karayolları sınırı içinde çekilmesinden ve Orman Bakanlığınının olurunu almaktan ibarettir. Orman özelliğini yitirmiş mi, kamu yararı var mı gibi soruların tartışılmasına gerek görülmemiştir.  Çünkü artık her koşulda bürokrasiyi “al aşağı eden” tek adam yönetimi anlayışı ile bütün projeler hayat bulmaktadır. 

   

Korunması gereken hashas alanlar için gerekli "uygunluk görüşü" alınması, idari yapılanmada sağlanan değişikliklerle çoktan kolaylaştırılmış durumdadır.        Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlanan Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve bunların teşkilatları gelen talimatlar doğrultusunda uygun görüş bildirmeye ayarlı olmaları bir sır değildir. 

 

4 yıl önce başlanacağı ve inşaat aşamasının yaklaşık üç yıl süreceği 2021 yılına kadar otoyolun tamamlanacağı açıklanan bu proje, şimdi bir kez daha yapılan müjdeli açıklama ile yeniden kamuoyunun gündemine alınmıştır.
 

ÇED raporunda KGM tarafından yapılacak bakım ve onarım çalışmaları yanında, işletme aşamasının yaklaşık 49 yıl süreceği belirtilmektedir. Yani 49 yıl boyunca dolara endeksli geçiş bedelleri ödenecek ve henüz açıklanmayan ve garanti edilecek araç geçişlerinin eksik kalanlarının tutarları da halkın cebinden çekilecektir.

Antalya ilk kez bu proje ile paralı otoyola kavuşmanın sevincini yaşayacak ama belirtmek gerekir ki 4 yıl önceki proje maliyet bedeli 7 milyar TL üzerindedir ve bugüne uyarlanan fiyatlarıyla daha bugünden geçiş ücretinin 400-500 TL olacağı hesaplanmaktadır.
 

Elbette parası olanlar paralı otoyollarını tercih edeceklerdir. Hatta aralarında kendilerini ayrıcalıklı hissedenler de olacaktır. Oysa bu his, kamusal imkanların kamunun zararına kullanılmasından, kamusal bir hizmet olan ulaşım hakkının ihlal edilmesinden, kamu görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarından, kamusal kaynakların şirketlerin, iktidara yakın olanların zenginleşme aracı olarak kullanılmasından, yani işlenen suçların, hak ihlallerinin, gaspların, insan ve doğa kıyımlarının sonucunda elde edilen bir ayrıcalığa dayanıyor olacaktır. 
 

Kentsel haklarımıza karşı suç işleyen merkezi veya yerel yöneticilerin kılıfına uydurarak elde etmek istedikleri bütün bu düzenlemeler, toplumsal olandan yana ortak çıkarlarımızın berhava edilmesine neden olmaktadır.  
 

Bitirirken, Yukarı Köprüçay Havzası Koruma Platformu’nun yıllar önce bu proje ile ilgili açıklamasını hatırlamakta yarar bulunmaktadır. “…Doğa ve kültür mirasının yanında tarım ve orman alanlarına da büyük bir darbe vuracak olan bu otoyol girişimi Antalya'nın coğrafyasını batıdan doğaya doğru yırtarak insan ve doğa için oldukça önemli olan dağ ve ova ilişkisini bıçak gibi kesecektir. Doğa turizmi doğayı katlederek değil, doğayı içindekilerle birlikte koruyarak gelişir. Kalkınma ve büyüme adına yapılan bu girişim kabul edilebilir değildir. İlgililerden bir an önce bu otoyol projesinden vazgeçmelerini, mevcut devlet yolunda yapılacak iyileştirmelerle yöre halkına en iyi şekilde hizmet verecek düzenlemeler yapmalarını bekliyoruz.”




10 Mart 2022 Perşembe

KIRCAMİ PLANLAMASI

BASIN BİLDİRİSİ


1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni planının Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığının 08.02.2022 tarihli oluru ile onaylanması sonucunda, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi planlanma değişikliği ile kamu yararı ve Toprak Koruma Kurulu kararını gerekçe göstererek Kırcami Bölgesini “kentsel gelişim alanı” olarak yeniden planladı. 


Bakanlık onayı sonrası 16.02.2022 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi 1/25000 ve 1/5000 ölçekli nazım imar planlarını kabul etti.  21.02.2022 tarihinde de Muratpaşa Belediye Meclisi 1/1000 ölçekli uygulama imar planını kabul etti.  
 

Kırcami Bölgesi, Doğuyaka, Topçular, Mehmetçik, Güzeloluk, Zümrütova, Yeşilova, Kırcami mahallelerinin tamamı ile Fener ve Çağlayan Mahallelerinin bir kısmını içermektedir.
 

Belediye Meclislerinde yer alan siyasi parti temsilcileri kabul edilen planları oybirliği ile onaylarken Kırcami planlamasının “siyaset üstü” ele alınmasının kaçınılmaz olduğunu açıkladılar.  
Haksız da değillerdi. Bölge sakinlerinin kendilerine karşı sabrı tükenmişti. Kentin merkezindeki 1500 hektarlık alan atıl halde bırakılmıştı ve beklentiler her seferinde sekteye uğruyordu. Bölgenin kent ile entegrasyonunun sağlanması gerekiyordu.
 

Ne var ki Kırcami Planlaması denilince, kamusal servet niteliğindeki değerlerin heba edilmesini teşvik eden anlayış, söylem ve uygulamalar eşliğinde; siyaset aktörlerinin bu alanı da, siyaset üstülük adı altında çaresizliğe ve kamusal zenginlik kaynaklarını da el birliği ile feda etmeye sürüklediğini ve Kırcami’nin konumunun ve potansiyelinin görmezden gelinmesinin istendiği tartışmadan uzak bir hal almıştır.       
 

Ayrıca kabul edilmelidir ki Kırcami planlaması denilince akla gelecek ilk saptama, 40 yıl boyunca kent yönetimlerinde söz sahibi olanların “plan mı pilav mı” tercihleriyle siyaset yapmaları ve buna göre kentsel yaşamı yönlendirme çabaları olmuştur. Ranttan elde edileceklerle siyasi ikbal peşinde olan piyasacı siyaset bu alanın plansız kalmasına neden olmuştur.
 

Planlanan alanın niteliği, sahip olduğu özellikleri, yakın ve uzun vadede elde edilmesi hedeflenen kamusal beklentileri karşılama potansiyeli konularında mutabakat sağlanması için ortaya konulan çaba tedavüldeki siyaset anlayışınca kabul görmemiştir. Kentin duyarlı dinamiklerinin, meslek odalarının ve kent konseyinin görüşleri planlara aktarılmamış; daha önceden defalarca iptal edilen plan çalışmasının devamı niteliğinde planlar onaylanmıştır.
 

Hiç kuşku yok ki hem hak sahiplerinin hem de ilgili bütün çevrelerin bu süre boyunca verdikleri mücadele kent belleğinde derin izler bırakmaya devam etmektedir.  
 

Şurası açık ki planlanan her alan bütünlükçü bir yaklaşımla kamusal çıkarlarımızı ve ortak ihtiyaçlarımızı esas almalı ve buna göre planlanmalıdır. Yanlış ve uyumsuz emsallere göre hareket etmenin ne mülk sahiplerine ne de kent yaşamına fayda getirecektir.
 

Kırcami’nin yeniden planlanmasının dayanağı olan “kamusal yarar” kavramının kişisel çıkarların ve değerlendirmelerin toplamına indirgenmesi mümkün değildir.  
 

Aynı şekilde “Kentsel Gelişme Alanı” kavramı da asfalt, beton, çelik ve yaratılan insan yoğunluğu ile canlı cansız varlıkların, yer altı ve yer üstü değerlerin gözden çıkarılması anlamına gelmemektedir.
 

O nedenle ANTALYA KENT İZLEME PLATFORMU olarak konusunda uzman arkadaşlarımızın katkılarıyla kamuoyu ile paylaşmak üzere KIRCAMİ RAPORU hazırladık.
 

Kısaca Kırcami Sürecine değindikten sonra, üzeri örtülmek istenen gerçeklikleri hatırlatmak istedik. Her planlamada olduğu gibi, planlanan alanın özgünlüğünün korunması ve iklim odaklı bir yaklaşımın neden kaçınılmaz olduğunu açıkladık. Doğal olarak bunun için kamusal çıkarlarımızın kişisel beklentilere feda edilmemesi gerektiğinin altını çizdik. Toprak, su, temiz hava, sağlıklı çevrede yaşamanın esaslı parçalarından olan ulaşım etütlerinin eksikliğine, parselasyon çalışmalarının neden olacağı sorunları açıkladık.
 

Kuşkusuz bu alanda ortaya çıkan ve çıkacak olan olumsuzluklara ilişkin başkaca katkıda bulunulacak konular ve uzmanlık kuruluşları ve kişiler olacaktır. Ancak raporumuzla ortaya koyduğumuz saptamalarla da yetinerek diyebiliriz ki;
Kırcami Planlaması ile bütün bir kent sakinleri ile birlikte, kamusal nitelikte görev yapan meslek odaları ve diğer kurumlar ve kişilerin “bile bile lades oyununa” (aldanmadığı halde bilerek aldanmış görünmek, iyi olmayan bir durumu bilerek kabul etmek tutumuna) dahil edilmek istendiği mevcut koşullarda; 

kentsel haklarımız için dikkate alınması gereken bir ses, bir çığlık olmak istedik.   
 

Henüz hala vakit varken, belki de en fazla 6 aylık bir süreçte yeni bir planlamanın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Kırcami Planlamasında korunmaya değer kamusal varlıklar ile birlikte verimli toprakların, su kaynaklarının, çevresel ve kültürel değerlerin işlevsel kılınması, parselasyonu, yapılaşması, alt yapısı ve kentle bütünleşik ulaşım planlanmasının kentsel mutabakat sağlanarak hayata geçirilmesi, hem yörenin hem de kentin sakinlerinin ortak çıkarlarına hizmet edeceğine inanıyoruz. 10.03.2022
                                                   ANTALYA KENT İZLEME PLATFORMU
                                                                         sözcüsü
                                                                Av.Mustafa ŞAHİN

 

 

KIRCAMİ PLANLAMASI RAPORU

 

KIRCAMİ PLANLAMASI SÜRECİ
 

50 yıldır Antalya’da en fazla tartışılan imar konusu Kırcami İmar Planıdır. 1979 yılında hazırlanan (Zühtü Can Planı) Antalya Nazım İmar Planında bu alan E (Yapı Yoğunluğu)= 0.10 ve Tarımsal Karakteri Korunacak Yerleşim Alanı olarak belirlenmiştir. Bu tarihten çok kısa süre sonra yaşanan darbe; siyaset, ekonomi, ahlaki ve etik kurallar, demokrasi anlayışı vb. değerlerin değişiminde Türkiye için en önemli, kırılma noktalarından birisi olmuştur. Kentsel alanların rant alanı olarak değerlendirilmesi, ekonominin başta gelen sermayesi olarak görülmesi de bu döneme rastlar. Eğitiminden iç politikalara, merkezi hükümetlerden yerel yönetimlere herkesin bu alanlardan nasıl daha fazla kazanç sağlarız çabası bugüne kadar ulaşmıştır.
 

Bu sürecin ürünü olan kimi uzmanlık çevrelerinin de “planlanan her alan rant yaratır” söylemini şiar edinmesi kentsel değerlerin korunamamasını ve giderek yok edilmesinin önünü açmıştır.  
 

Bütün bu süreç içinde hazırlanan planlarda Kırcami Bölgesi için; Mahkemelerin iptal kararları nedeniyle, “0,10 Emsalli Tarımsal Korunacak Yerleşme Alanı”, “Prestij Proje Alanı”, “Tarımsal Planlama Alanı”, “Kent İçi Tarımsal Planlama Alanı”, “0,41-0,80 Aralığında Emsalli Konut Yerleşme Alanı”, “0.80 emsalli Konut Yerleşme Alanı”, “Özel Planlama Alanı”, “Özel Planlama Alanı- Kentsel Gelişim Alanı” değişik adlarla plan kararları verilmiştir. Dava süreci devam eden en son planlarda da plan kararı artık “Gelişme Konut Alanı” na dönüşmüştür.

1979 plan raporunda Kırcami bölgesinin tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenmesinin gerekçesi: “Lara kıyısında oluşacak turizm alanlarının ihtiyacını karşılayacak ürün elde edilmesi, böylece tarım yapan yerleşik yöre halkının turizmden önemli ölçüde pay alması, verimli tarım topraklarının bu şekilde korunması, yerel göçün önlenmesi, kentte oluşacak yoğun yapılaşma içinde doğal dengenin korunması” olarak açıklanmıştır.
 

1996 yılında yapılan Nazım İmar planında 0.80 yoğunluklu konut alanı olarak planlanmış ancak açılan dava sonucunda planın iptaliyle Kırcami Bölgesi plansız alana dönüşmüştür.
 

2003-2006 yılları arasında düşük yoğunluklu tarımsal niteliği korunacak alan olarak planlansa da 1996 yılında ve sonrası verilen siyasi sözler nedeniyle Kırcamilileri hoşnut etmemiştir.
 

2007 yılı ve sonrasında ise bölge 0.80 yoğunluklu, Kentsel Gelişme Alanı olarak planlanmaya başlamış ancak Meslek Odalarınca defalarca açılan davalar sonucu planlar iptal edilmiştir.
 

Planlama kent bütünü göz önünde tutularak kentin geleceği, demografik yapı, yeni ekonomik beklentiler, sosyal yaşam, kültürel değerler, psikolojik gereksinimler vb. doğrultusunda belli periyotlara göre konularında uzman kuruluş ve kişilerin, resmi ve gayri resmi kent dinamiklerinin bir araya gelmesiyle/ mutabakatı ile yapılır. Belirlenen alanların içerisinde ya da sınırında verimli tarım alanları, sulak alanlar, ormanlık alanlar, kültürel ve arkeolojik değerler vb. kent ile komşu ya da sınırdaş olsa dahi yerleşim yeri olarak planlanamaz.  
 

Şubat 2022 tekrar onaylanan planın, açılacak dava sonucunda tekrar iptal edileceğini öngörmek için uzman olmak gerekmemektedir.
 

Kent yöneticilerinin kendi dünya görüşlerini bile yok saydıkları yaklaşımları, uzmanlık kuruluşları, meslek odalarıyla uzlaşma çabaları, hatta kimilerini hedef gösterilmelerinin nedeni de budur.
 

KIRCAMİ PLANLAMASINDA ÜZERİ ÖRTÜLMEK İSTENEN GERÇEKLER
 

*Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde belirtildiği şekilde her planlama çalışmasında yerine getirilmesi gereken işlemler, yenilenmesi gereken kurum görüşleri tamamlanmadan, hak sahiplerinin ve kamu bütçesinin lehine mevzuatla getirilen güncellemeler yapılmadan KIRCAMİ BÖLGESİ imara açılmak istenmektedir. 


Altlığı 2012 yılına dayanan 2014 yılında 1/5000 ölçekli nazım imar planı, 2016 yılında onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planının, 2019 yılında onaylanan revizyon planının devamı niteliğindeki yeni planlar, bölge sakinleri için de kentsel yaşam için de son derece olumsuz etkileri beraberinde getirecek niteliktedir.  
 

*Bilindiği gibi bu bölge halen kente en yakın verimli tarım alanlarına sahiptir. Örtülü tarım devam etmektedir (Şekil 1). Gelişen teknolojiyle geleceğin dünyasının en önemli sektörü olacak tarım sektörüne katkı sağlamaya devam edecektir.
 

*Plan raporu, planın ı̇çerı̇ğı̇ne ı̇lı̇şkı̇n gereklı̇ etüdlerı̇ ve ayrıntıyı ı̇çermemektedir (Bkz. Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği).
 

*Ayrıca, belirtilmesi gerekir ki son Yargı Kararları ile şekli incelemeler yapmış, plan iptali kararları usulden verilmiştir. Planlamaların esasına girilerek yargısal denetim yapılmamıştır.  
     
 


Şekil 1. Kırcami’nin havadan görüntüsü
 

KIRCAMİ BÖLGESİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ  KORUNMALI ,                                                        ÇEVRESEL VE İKLİM ODAKLI BİR YAKLAŞIM BENİMSENMELİDİR
 

*Kırcami yaklaşık 1477 hektar büyüklüğünde, topografyayı takip eden tarihi arıkları (Şekil 2), meyve bahçeleri ve onları çevreleyen on yıllar içinde büyüyen andız ağaçlarını, asırlık andıç ve çınar ağaçlarını barındıran (1), kendine özgü su-bitkilendirme-parselizasyon-yol örüntüsüne (Şekil 3) ve tarımsal dokuya sahip bir alandır. Çam, keçiboynuzu, çitlembik ağaçları ortak ve kamusal alanların parçasıyken, kargılar başta olmak üzere çeşitli yerel bitkiler su sistemi ile bir bütünlük oluşturur. Her ne kadar kıyıdaki gelişmeler ile kesintiye uğramış olsa da Toroslardan gelen Düden çayı ve çevresindeki ekolojik koridorun ve bölgedeki açık alan sisteminin deniz yönünde açılan bir parçasıdır (2). 


Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 1/5000 raporunda belirttiği gibi, ‘kent makroformunun şekillenmesini sosyo-ekonomik bakımdan etkileyecek bir bölge’ olmasının yanında, yukarıda belirtilen çevresel önemi sebebiyle koruma-gelişme dengesi ile ekolojik onarım ve sürekliliğin sağlanması oldukça önemlidir.

Şekil 2. Kırcami topografya, ana ve yan su yolları mevcut durum analizi, Dosemeci (2020).


*Kentsel yapılı çevrenin bölgenin iklim koşullarından ayrı düşünülmemesi gerektiği de herkesçe bilinir. Antalya, Türkiye’deki birçok kentin bir yıl içinde aldığı yağış miktarını bazen birkaç saat içinde almaktadır (1075mm/yıl) (3). Son 50 yıl içinde aldığı ortalama yağış miktarı azalmış olsa da ani ve yoğun yağışlar artmıştır (4). Öte yandan, kentleşme süreci ile azalan nitelikli yeşil alanlar, yazın serinleten rüzgarların geniş koridorlar sayesinde kente entegre edilememesi ve artan ortalama sıcaklıklar sebebiyle kentsel ısı adaları oluşmakta ve kamusal alanlarda hissedilen sıcaklık her geçen yıl artmaktadır. Kırcami, kapladığı alanın büyüklüğü ve konumu itibariyle, kente nefes aldırma fonksiyonunu kentleştiğinde de devam ettirmelidir.
 

*Kırcami gelişiminin ekolojik ve iklim odaklı yaklaşıma ek olarak, kırsal kimliğin sürdürülmesi bakımından da ele alınması gerekir. Antalya’nın yoğun kent dokusunun hala içinde kalan yani ulaşılabilir bir kırsal/tarımsal alan olması, bu dokunun ve çevresel öğelerin olabildiğince korunması ile hem mevcut hem gelecek Kırcami sakinlerinin aidiyet duygusunu güçlendirebilecek bir etkendir.


Şekil 3. Kırcami ana yolları, konut izdüşümleri, bitkilendirme, ana ve yan su yolları mevcut durum analizi, Dosemeci (2020).
 

*Bu doğrultuda atılacak ilk adımlar, Kırcami’nin Antalya içindeki yerinin ve vizyonun tespiti, ardından halihazır haritalarıyla mekânsal katmanların yerel bilgi ile birlikte dikkatlice analiz edilmesidir. Öncelikli peyzaj servisleri yeraltı sularını beslemek ve geçirimli yüzey oranını artırmak, iklim odaklı çözümler üretmek (taşkınlar, kuraklık, aşırı sıcaklar için), bütüncül bir peyzaj ve ulaşım altyapısını mümkün olan en az müdahale ile sağlamak, kırsal kimlik ve dokusu ile bağı sürdürmek olmalıdır.
 

*Fakat, önerilen 1/5000 ve 1/25000 imar planlarında halihazır ve arazi kullanım haritalarının dikkatli çalışılmadığı ve iklim odaklı çözümler geliştirilmediği açıkça görülmektedir. Tarımsal peyzaj dokusu ve kimliğini yansıtan ögelerin eksikliği, flora-fauna analizinin yapılmamış olması, iklim adaptasyonuna dair hükümlerin yer almaması (kentsel ısı adası, kuraklık, ani yağış ve taşkın riskleri haritalaması, suyun doğal yollarla depolanması ve yeniden kullanım stratejileri gibi), topografya-su analizi ile doğal drenaj hatlarının belirlenmemesi bunun kanıtlarıdır. 2016 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan Antalya Havzası Taşkın Yönetim Çalışması (Şekil 4) benzeri bir analizin son 50 ve 100 yılın en yoğun yağışlarını temel alarak Kırcami’nin yapılaşmış senaryosu için de uygulanması ve planın bu risk haritasına göre şekillenmesi gerekmektedir.
 

*Mevcut yollar değerlendirilmediği gibi doğu-batı aksında oluşturulan ‘prestij aksı/simgesel aks’, 36 metre genişliğindeki refüj, onu doğuda sınırlandıran Kent Meydanı (70 dönüm) ve etrafındaki yollar da mevcut dokuyu takip etmemektedir. Dolayısıyla, bu büyüklükteki bir açık yeşil alan sisteminden en verimli şekilde yararlanılamamaktadır.
 

Şekil 4. Taşkından korunma ve erken uyarı göstergeleri haritası, Antalya Havzası Taşkın Yönetim Planı (2016)
 

*Kuzey kısımdaki (Doğukaya, Mehmetçik ve Topçular) arıklar ve Düden çayı etraflarına park önerilerek korunurken güneydeki ana su yollarının yalnız %12’si korunmuştur. Güneyde Yeşilova’dan başlayan mevcut su yolu ve onu çevreleyen bitkilendirme sistemini takip edeceği önerilen doğrusal parkın mevcut ile ne kadar örtüştüğü belirsizdir. Nitelikli bir peyzaj sistemi ancak yeşil alanların rekreatif fonksiyonlarına ek olarak pasif su yönetimine katkıda bulunması, taşkınların sebep olduğu yıkıcı etkileri önleme/azaltması, biyoçeşitliliği artırması gibi işlevlerle sağlanabilir. Fakat plan notlarında toplam alanın %15’inin park ve yeşil alanlar olması haricinde peyzaj sistemine ve niteliğine dair içerik yer almamaktadır.
 

*Kırcami’nin yaklaşık %90’ı geçirimli toprak alanlardan, %4’ü geçirimsiz yüzeylerden ve kalan %6’sı yapı tabanından oluşmaktadır (5). Emsal ve yapı yükseklikleri bakımından Kırcami imar planına denk sayılabilecek Meydankavağı’nda ise bu oran konut alanları için sırasıyla %5, %59 ve %36’dır. Eğer mevcut yapılaşma yaklaşımları ve pratikleri (niteliksiz yeşil donatı, geçirimsiz yüzey oranı, pasif su yönetimi eksikliği) devam ederse iklim adaptasyonu bakımından ciddi sorunlar yaşanacaktır.
Nüfus projeksiyonuna göre (2030 yılı için 125.000 kişi) farklı kullanım türleri için ayrılan alanların oranları ve miktarları yönetmeliklere uysa da mevcut dokunun korunmaması (Şekil 5 ve 6) parselizasyonda problemler yaratacak, yüksek maliyetlerle kamu kaynaklarının efektif kullanılamamasına sebep olacak, doğal kaynak, peyzaj servisleri ve kırsal kimliğin kaybolmasıyla sonuçlanacaktır. Ayrıca altyapı (ulaşım, kanalizasyon, su yönetimi) sağlanmadan acelece dağıtılan tapu ve ruhsatlar çevresel riskler doğuracaktır.
 

*Kırcami’nin toprakları tarıma elverişli olmasına rağmen (2008 verilerine göre %51.13 sera, %39.91 ekili alan, %1.26 ağaçlık, Antalya sera üretiminin %8’i) (6), kentsel araziden elde edilecek rantın tarımsal arsadan elde edilecek rantı geçmesi ile Kırcami sakinlerinin önemli bir kısmı kendi ekonomik çıkarlarını gözeterek imar planını koşulsuz bir şekilde desteklemektedir. Kırcami imar planının ‘kamusal yarar’ olarak kabul edilmesi yalnız bu sebebe dayanıyor gibi görünmektedir. Oysaki, kaybolacak verimli toprağı ve peyzaj değerlerini en aza indirmek ve sürdürülebilir bir kentleşme planlamak ancak ekonomik ve ekolojik sistemlerin uyumlu çalışmasıyla mümkündür (7).
 

*Kırcami’nin kentleşmesi ekolojik planlama bakımından hem Antalya hem Türkiye için örnek teşkil edebilecek potansiyele sahiptir. Bunun için 1/25000, 1/5000 ve 1/1000 imar ve nazım planlarının yukarıdaki tüm unsurlar göz önünde bulundurularak revize edilmesi gerekmektedir. İmar planına ek olarak planlama ve tasarım standartlarının geliştirilmesi ve rehberlerin hazırlanması da hem ölçekler arası tutarlı ve nitelikli bir plan ve tasarım oluşturmak hem de kamuoyunun bilgilendirilmesi adına faydalı olacaktır.
 

Çevresel ve iklim odaklı yaklaşım henüz yönetmeliklerde ve yasal düzenlemelerde yer almasa da Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (KENTGES 2010-2023), Yerel Yönetimler için Kentsel Tasarım Rehberi Hazırlama El Kitabı (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2015), ‘Yağmursuyu Topalama Depolama ve Deşarj Sistemleri Hakkında Yönetmelik’ (23 Haziran 2017) gibi çalışmalar yapılmış ve ilk adımlar atılmıştır. Kırcami imar planının henüz yönetmelikte olmaması sebebiyle ihmal edilen çevresel ve iklim odaklı yaklaşımı inisiyatif alarak benimsemesi ve öncü olması, Antalya’nın gelişimi için önemli bir karar olacaktır ve geri dönüşü olmayan sonuçların önüne geçecektir.

 


Şekil 5.Mevcut mülkiyet deseni ve üzerine çizilen 1/1000 ölçekli uygulama imar planı
 
 

Şekil 6.Mevcut yollar ve arıklar üzerine çizilmiş imar adaları
 

KAMUSAL ÇIKARLARIMIZ KİŞİSEL BEKLENTİLERE FEDA EDİLMEMELİDİR 


*2017’de onaylanan 1/25000 Muratpaşa-Konyaaltı-Kepez-Döşemealtı-Aksu-Serik Nazım İmar Planında 2040 yılında varsayılan nüfus 3.085.000 kişidir. Oysa şu anda adı geçen belediye sınırları içinde bulunan planlı alanların nüfus verileri 3.400.000 kişinin üzerindedir. Yani 2040 yılına kadar hiçbir alan yerleşime açılmasa yeni plana ihtiyaç duyulmayacaktır. 


*Plan notlarında plan gerekçelerinden birisi olarak “kent bütününde çözüm imkanı yitirilmiş sosyal donatı alanlarının önerilerinin gerçekleştirilmesi imkanı doğmuştur” (rapor sayfa 21) denilmektedir. Oysa Muratpaşa Belediyesi Başkanı basına yaptığı açıklamada zayiatın %40’ın altında tutulduğunu Kırcamililere müjdelemiştir. Halk arasında zayiat denen şey sosyal donatı alanları ve kamusal alanlardır. Yani parktır, okuldur, camidir, hastanedir, vb dir. Kentin kalitesidir, konforudur. (Şekil 7)

 

  Şekil 7. Kırcami için önerilen imar planı. Mavi ve yeşil: Sosyal donatı ve kamusal alanlar, Sarı ve turuncu: Yerleşim alanları, Kırmızı: Ticari alan
 

*Belediye yetkilileri alt yapı tamamlanmadan inşaat ruhsatı verilmeyeceğini belirtmektedir. Mevcut durumda yörede kanalizasyon bulunmamaktadır. Fakat -pratikte- başlanan inşaatlara çözüm olarak Antalya’nın 1990’lı yıllarda unuttuğu fosseptik önerilmektedir. Yani 150-200 bin kişinin atığı hergün kent topraklarına bırakılacaktır. Büyükşehir Belediyesi eğer kısa sürede kanalizasyon yapımını vaat ediyorsa, programında olmayan bir hizmeti kentin bütününe yapacağı hizmetten keserek yapmak zorundadır.
 

ULAŞIM ETÜTLERİNİN OLMAMASI
 

Kırcami Bölgesi planı sadece kendi dinamikleri içerisinde değil, büyükşehir bütününde kentin makroformu açısından değerlendirilmesi sosyal donatı ihtiyaçları ve ulaşım ilişkileriyle birlikte planlanması gereken bir alandır. Planlama nüfusunun hizmet edeceği konut ve çalışma alanlarının kentin her noktasına ulaşım talebi bulunan bir bölge olduğu düşünülürse kentle ilişkilerini kuracak Ulaşım kararlarını içermesi beklenmektedir. Ulaşım bağlantılarının eski iptal edilen planlardaki gibi aynen korunması tüm kent halkının aleyhinedir. Bunun yerine doğru ulaşım bağlantıları planlanmış bir imar planı sadece kırcami bölgesini değil özellikle etrafındaki bölgelerle birlikte tüm kenti rahatlatabilir. Planlarda Antalya Ulaşım Ana Planı kararlarıyla uyumlu Ulaşım Etüdü, Araştırması ve kararları bulunmamaktadır.
 

PARSELASYON PROBLEMİ VE ÖNERİLER
 

Kırcami İmar Planlarının en büyük sorunlarının başında mevcut halihazır duruma ve kadastro parsellerine uyulmaması gelmektedir. Antalya’nın halihazırları en son 2007 yılında yapılmıştır. Bu tarihten sonra hiçbir güncelleme çalışması yapılmamıştır. Mevcut kadastral yollar imar planında göz ardı edilmiş ve mülkiyet yapısına bakılmadan plan hazırlanmıştır. Mevcut kadastral yolların kapatılması zaiyat miktarını arttırmış, kadastral parsellerin durumuna göre imar adaları oluşmadığı için dağıtım esnasında çok uzak yerlere dağıtım yapılmak zorunda kalınmıştır.
 

Kırcami Bölgesinin önceki dönemde yapılan İmar planlarının uygulaması 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. Madde yasa ve yönetmeliklerine göre yapılmıştır. O zamanki uygulamada zaiyat maksimum %40 olarak alınıp kamuya ayrılan alanlar (KOP denilen) vatandaş mülkiyetinde bırakılıyordu.
 

10 Temmuz 2019 tarih ve 30827 sayılı resmi gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 7181 sayılı ‘’Tapu Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun’’ ve akabinde 22 Şubat 2020 tarihinde 31047 sayı ile resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ‘’Arazi ve arsa düzenlemeleri hakkında yönetmelik’’ çıkartılmıştır. Bu yeni yasaya göre İmar Uygulaması (Parselasyon) işlemlerinde birçok değişikliğe gidilmiştir.
 

7181 sayılı Kanunun 9. Maddesine göre zaiyat miktarı maksimum %45 olarak alınabilinecektir. kamuya ayrılan alanlar (KOP’lar) tamamen düzenleme ortaklık payından (DOP’tan)(zaiyattan) alınacak yani vatandaş mülkiyetinden çıkarılacak tamamen kamu eline geçecektir. Örneğin bölgede iki tane hastane alanı Parselasyon Planı onayından sonra hemen yatırım olarak yapılabilecektir. Belediyelere ve devlete büyük yük oluşturan mülkiyet davaları da ortadan kalkmış olacaktır. 7181 sayılı kanun hisse ayrışmasına veya taksim olayına da olanak sağlamaktadır. Kadastro parseli içerisindeki hissedarların muvafakat etmesi kaydıyla dağıtım esnasında taksim işlemi yapılabilecektir. Bölge vatandaşının en çok şikayet ve dava konusu ettiği hisse ayrıştırması yeni yasaya göre yapılabilecektir.
 

Hazır parselasyon iptaline yönelik davalar da var iken parselasyon kök tapuya döndürülerek yeni imar uygulaması aynı dosya ve encümen kararı ile birlikte yapılabilir. Sadece imar planında revize yapılarak parselasyon eski halinde bırakılırsa, kamu parsellerindeki vatandaş mülkiyetinden dolayı ileride Muratpaşa belediyesine ve devlete ciddi maddi yük oluşturacak ve çok ciddi kamu zararı oluşacaktır. Yeni kanuna göre parselasyon düzeltilirse Muratpaşa Belediyesi ileri de mülkiyet davaları ile uğraşmayacak ve harcamalarını yatırımlara yönlendirecektir.

BİLE BİLE LADES OYUNUNA SON VERELİM
 

*Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC)’in son raporuna göre Kentsel yapılı çevre, yıllık küresel sera gazı emisyonlarının %75’inden sorumlu iken binalar bunun tek başına %39’unu oluşturmaktadır. Küresel enerjinin %36’sının binalara ayrıldığı ve küresel emisyonların %8’inin yalnızca çimentodan kaynaklandığı düşünüldüğünde Yerel yönetimlerin, uzmanlık kuruluşlarının çağımızın en büyük kriziyle mücadele etmede önemli rolü olduğu düşünülmelidir.
 

*Kırcami, her seferinde aceleye getirilen ve yeterli revizyondan geçmeyen planlar sebebiyle Antalya için en faydalı şekilde planlanamadığı gibi, altyapı (ulaşım, kanalizasyon, su yönetimi) sağlanmadan dağıtılan tapu ve ruhsatlar sebebiyle çevresel ve yaşamsal riskler doğuracaktır.
Antalya’nın planlaması için 40 yıllık süreçten sonuçlar çıkarılamamış olması, kent hakkı ihlallerinin, kente karşı işlenen suçların bu kez çok daha organize, çok daha fazla alanı ve nüfusu ilgilendirecek boyutlarda gerçekleştirilmesine neden olmaktadır.   
 

Kısacası bu süreç devam ederse, bu bölgede de geçmiş ile bağlar, doğal, insani, kültürel değerler kent yaşamından tamamıyla koparılmış olacaktır. Kısa bir süre sonra da, kaybedenlerin, toplumsal olandan yana değerleriyle, gelişen dünyanın en önemli değeri olacak verimli tarım alanları, su kaynakları, sağlıklı bir çevrede yaşama koşulları ve kamu bütçesi heder edilen bütün bir kent ve Kırcami sakinleri; kazananların ise arsa spekülatörleri, müteahhitler, onlarla işbirliğini sürdüren uzman/mühendis  profesyonel çevreler, gelir bekleyen belediyeler, resmi kuruluşlar, oy peşinde koşan piyasacı siyaset aktörleri olması kimseyi şaşırtmayacaktır.

Bir kez daha “bile bile lades” olmayalım.

                                               ANTALYA KENT İZLEME PLATFORMU




Kaynakça
1) https://www.akdenizgercek.com/haber/45065-5-asirlik-ardic-tescillendi
2) 2008 tarihli 1/25.000 nazım imar planı yürütmeyi durdurma istemi davası için hazırlanan bilirkişi raporundan
3) Büyükyıldırım, G. (2017). 20. Yüzyılda su işleri ve Antalya. DSİ.
4) Bacanlı, U. G. & Çukurluoğlu, S. (2018) Trend analysis of some meteorological data in Antalya. SETSCI Conference Indexing System, 2, (pp. 371-375)
5) Dosemeci, E. (2020). How to expand the city into agricultural landscape? Integrating tangible and intangible assets in the framework model in Kırcami, Turkey (Yükseklisans tezi, Politecnico di Milano).
6) Topcu, E. (2015). The growing problem between urban expansion and sustainability of agricultural lands, Kırcami example in Antalya (Doktora tezi, ODTÜ).
7) TEMA Vakfı 2019 Yerel Yönetimler İçin Ekosiyaset Belgesi.
https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/eko-siyaset-2019.pdf
8) Hepcan, Ç. (2019). Kentlerde İklim Değişikliği ile Mücadele için Yeşil Altyapı Çözümleri. İklimİN.

7 Mart 2022 Pazartesi

SAVAŞ / SİYASET

Savaş mı, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” ? "Siyaset mi, savaşın başka araçlarıyla uygulanmasıdır" ? 



Ukrayna topraklarında, ABD/Avrupa/NATO ile Rusya arasındaki savaş bütün zalimliği ile devam ediyor. Dramlar naklen yayınlanıyor, savaşın sonuna, dünyanın yeniden nasıl şekilleneceğine ilişkin yorumların ardı arkası kesilmiyor.  


Ülkemiz topraklarında da siyaset, en saldırgan hallerini yansıtmaya, toplumun yaşam koşullarını daha da zorlaştırmaya devam ediyor.

 

Hayat pahalılığı, dar ve sabit gelirlileri yoksullaştırma, derinleşen eşitsizlikler, korunması gereken yaşam alanlarımızı çoraklaştırma politikaları savaşın olumsuz etkileri kadar vahim haller aldı.

Maden Yönetmeliğinde, Zeytinlik alanlarda faaliyet imkanı veren düzenlemeden sonra, eski adlarıyla sit alanları olan  “kesin korunacak hashas alanları”, “nitelikli koruma alanları” ve “sürdürülebilir koruma ve kullanma alanları” yatırımlara, yapılaşmalara açan yeni bir yönetmelik yayımlandı.

 

Sermaye ve çıkar çevrelerinin kendilerini yeniden üretme ve zenginleşme aracı olarak, anti demokratik yöntemleri dayatarak ülkeleri talan etmekte, sömürmekte ve teslim almakta kararlı siyaset anlayışları ile açık saldırı, şiddet, imha ve kıyımın adı olan savaş politikalarının birbirlerini ikame ederek hayatlarımızı da, ekolojik sistemi de hiçe saydıkları gün gibi ortada.   

 

Putin, Ukrayna ve Rus halkları tek halktır diyerek işgal ve kıyımlarına bahane üretmişti.  

NATO dünyası ise sahibi Rus olan kedilere varıncaya kadar denetimleri altında olan her alandaki etkinliklerinden ve vitrinlerinden Rusları tecrit ederek ve sıcak savaşa yönelik her türlü lojistik desteği sağlayarak üstünlük kurmak isterken, savaş siyasetinin aktif tarafları olduklarını gösteriyor.  

 

Bu kapitalist/emperyalist politikalarla, sınırsız kar elde etmek uğruna insan ve doğa kıyımlarıyla doğrudan alakalı olduğu bilinen küresel iklim krizleri, açlık, geleceksizlik, göç dalgaları, sığınmacı ve mülteci akımları her geçen gün artarak devam ediyor.

Bu oligarşik yapıların, halkların kardeşliğini, barış içinde birlikte yaşama iradesini sabote etmekten, stratejik gerekçeleriyle kendilerine güdümlü ülke yönetimleri oluşturmadığı sürece savaş siyasetlerinden vazgeçmeyecekleri de yadsınamaz bir gerçeklik.  

 

Yaşamlarımıza musallat olan, topraklarımızı, cebren ve hileyle işgal edilmesine neden olan bütün bu  savaş siyasetlerinin sahiplerinin ve işbirlikçilerinin iktidarlarının kendiliğinden sona ermesini beklemek ise yalnızca birer hayal.
   
 

Savaş ile teslim alınmak istenen bütün ülkelerin emek, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük güçleri bir araya gelmeden savaşların kurbanları olmaya devam edeceğiz.  

O nedenle dolaylı veya dolaysız bütün işgalci güçlerin,  mazlum ülke topraklarından kayıtsız ve şartsız terk etmesi ve savaşı körükleyen siyaset anlayışlarının son bulması bütün halkların ortak karşı çıkışları ile kalıcı hale gelebilecektir.

 

Siyaseti barış içinde birlikte yaşamanın aracı, barışı da, siyasetin toplumsal olandan yana, insani koşulları hayata geçirmenin hedefi olmasını sağlayabildiğimiz ölçüde, savaş siyasetinden ve sonuçlarından uzaklaşmamız mümkün olacaktır.

-
Bültenimize Katılın