İktidarın geri adımları ve buna yönelik açıklamaları hem önceki adımlarının haksızlığını, hem de gerçeklikle bağdaşmayan yüzünü ortaya koyuyor.
Tek adam yönetimine karşı muhalefet birleştikçe, hak arama mücadeleleri ile yaşananlara ve duygulara tercüman olan görüntüler ve sözler şarkı olup toplumun geniş kesimlerince yankılandıkça, bu geri adım atmaların hoş görülmeye yetmeyeceği çok açık…
Kendi yönetim anlayışının bir sonucu olarak kendi kararlarıyla neden olduğu dertlerle dertlenirmiş gibi yapan bir iktidar filminin vizyona sokulmasının, inandırıcı olmasının maddi koşulları yok.
Hem suçlu hem güçlü olunmuyor. Hem sorumlu hem de üzerine toz kondurmamak da mümkün değil.
Gerçek pratikte yaşadıklarımızdır. Kamusal kaynakları havudu ile götürüp, tam da bu nedenle geniş halk kesimini külfet altında bırakıp, aynı gemideyiz demek,
onlardan tek taraflı fedakarlık/tevekkül çağrısında bulunmak zamanları geride kaldı.
Yaşanan mağduriyetlerin kendi dışındaki nedenlerden kaynaklandığı, bunları gidermeye çalıştıkları izlenimi verilmek istense de, bu yaklaşım da itirazlar ve ortaya konulan dirençle bıçağın kemiğe dayandığının feryatlarını bastıramıyor.
Herkes, doymak bilmeyen piyasacı bir sermaye düzeninin mahkumu olarak yaşamaya zorlandığının farkında. KDV veya başka indirimler ile bu soygun ve talana dayalı yoksullaşmanın ortadan kalkmayacağını defalarca sınayarak öğrenen bu toplum, enayi yerine konulmaktan da bıktı usandı.
Hiç olmazsa kaşıkla verdiğinizi kepçeyle almayın diyorlar.
Niteliksiz eğitim süreci, üretimsizlik ve istihdamsızlık sonucu doğuran politikalar, kayırma, ayrımcılık ile beşikten mezara kadar toplumu kula kulluk kültürüyle yönetenler yeterince açığa çıktı.
Muhalefette başka iktidarda başkalaşmak, işsizlik, eşitsizlik ve gelir adaletsizliklerinin sırf sermaye çevreleri ayakta kalsın diye her geçen gün hızla derinleşmekte olduğunu görmeyecek/anlamayacak kadar aptal değil hiç kimse.
Kadınlar, gençler, emekliler, iktidardan farklı kimlik/inanç sahibi olanlar, yaşam tercihleri farklı olanlar ve emeği ile geçinen dar ve sabit gelirli herkes iktidarların kum torbaları olmak istemiyorlar artık.
Migros işçisinin eli kelepçeli gözü yaşlı görüntüsünün İstanbul Emniyetini derinden üzdüğü açıklaması ise ne kadar ironik değil mi ?
Sermaye hegemonyasını sürdürmek üzere hak arama mücadelelerine karşı kullanılan sayısız zor, keyfi engellemeler, hukuksuz yaptırımlarla mağdur edilmeye devam edilenler için bu sözlerin ne kadar değeri olabilir ki ?
Bütün bunların üzerine tüy diken tek adam yönetimi anlayışının bu nedenle bir an önce sona ermesi konusunda toplum çoğunluğunca istenir hale geldiğini görmemek mümkün mü ?
Siyasetin muhalif aktörlerinden beklenen ise bu geniş mutabakat önünde engel değil yol açıcı ve birleştirici olmalarıdır. Çözülmesi gereken temel sorunumuzun bu iflah olmaz düzenin restorasyonu olmadığı çok açık.
Toplumun öncelikli beklentisi insan onuruna yaraşır yaşam koşulları, adil ve hakkaniyete dayalı bölüşüm ve kendi geleceği üzerinde söz hakkına sahip olmasıdır.
Cumhur İttifakının içinde yer alamayan bütün partilerden ve çevrelerden beklenen, öncelikle toplumu kutuplaştıran, birbirine düşman kılan, büyük bir çoğunluğun yoksullaşması pahasına yaşam kaynaklarımızın küçük bir azınlık için heba edilmesinin önüne geçmek üzere kayıtsız şartsız bir araya gelmeleridir.
Bu amaçla hukuk güvencesini de yok eden tek adam yönetiminin tasfiyesi ve aynı zamanda çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi, barış ve adaletten yana çok sesli, çok dilli, çok renkli, çok kültürlü demokratik, laik, toplumcu bir ülkenin inşasının önünü açmalarıdır. Kimse üsümemeli. Dayanışmayla.