15 Ağustos 2021 Pazar
6 Ağustos 2021 Cuma
ORMAN YANGININ HUKUKİ SORUMLUSU İDARE; SİYASİ SORUMLUSU CUMHURBAŞKANIDIR
Cumhurbaşkanının yangın alanı içinde kalan yerleşimler konusunda sorumluluğu Büyükşehir Belediyelerine yüklemek istemesinin hedef şaşırtmaya yönelik siyasi bir manevradan başka bir anlamı yok.
Zira, merkezi yönetimin, imar barışı adı altında hazine arazilerinde dahi kaçak yapılaşmayı ödüllendirip teşvik etmiş olması;
orman veya sulak alan gibi alanların vasıflarının kaybolmasına neden olan süreçte idarenin etkin önlem almadığı gibi kolaylıkla gözden çıkarması,
plansız, programsız çok sayıda maden ocağı, taş ocağı, HES ve benzeri ruhsatları Orman sahalarında verilmesinde sakınca görmemesi;
son olarak Turizm Teşvik Yasası kapsamında orman sınırları içinde Anayasal düzenlemeye karşı olarak turizm alanı ilanı ve tesislerinin kurulmasının cumhurbaşkanı onayı ile Turizm Bakanlığına bırakılmış olması, bu alanların yaygın kullanımları sonucunda daha yaygın tahribatlar ve beraberinde getirdiği daha yaygın risklerle orman yangınlarının çıkmasına zemin hazırladığı bilinen gerçekliklerimizdir.
Kaldı ki orman yangınların bu denli etkili ve günlerce sürmesinin esas nedeni olarak gösterilen öngörüsüzlük, donanımsızlık, tedbirsizlik, koordinasyon eksikliği ve yeterli sayıda uçak yoksunluğunun yegane sorumlusu merkezi yönetimdir.
Anayasa 169. Madde gereği idarenin/merkezi yönetimin 1.derecedeki sorumluluğu tartışmasızdır.
İçişleri Bakanlığı’nca “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” ilan edilen Manavgat’ta yaraların sarılması için başlatılan koordinasyon çalışmalarında Büyükşehir Belediyesinin ve Manavgat Belediyesinin dışlanması, alakasız bir şekilde Kepez Belediyesi Başkanı Hakan Tütüncü’ nün görevlendirilmesi de idarenin sorumluluğunu ağırlaştırıcı bir etken olmuştur.
İdarenin tam bir dayanışma ve kesintisiz koordinasyon içinde davranılmasının kaçınılmaz olduğu koşullarda partizanca davranması ve görevinin gereğini yerine getirmemesi birlikte düşünüldüğünde ağır hizmet kusurunun gerçekleştiğinde tereddüt bulunmamaktadır.
Yangın alanlarına ilişkin olarak ilgili Bakanlar “Cumhurbaşkanı talimatı ile” hareket ettikleri, görüş oluşturduklarına ilişkin açıklamalarda bulunmuşlardır. Görev tanımları yasalarla ortaya konulmuş idarenin yetkililerinin söz konusu açıklamaları hukuki ve cezai sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır.
İdare genellik ve eşitlik ilkesi çerçevesinde davranmalıdır. Yangının öngörülebilir, mevsimsel olarak alınacak tedbirlerle en az zararla engellenebilir olması, bilgi, birikim ve toplumun bu alandaki dinamiklerinin zamanında ve gereği gibi seferber edilmemesi sonucunda son derece ciddi maddi ve manevi zararlara neden olunmuştur.
İdarenin açıklamaları ve uygulamaları yaşanan gelişmeleri siyasi ve ekonomik bir olgu olarak ve kendi lehine durum yaratacak basit bir alış veriş olarak ortaya koyması insan yaşamına ve eko sisteme verilen değerin göstergesi olmuştur.
Büyükbaş, küçükbaş, beyaz ettir, verilir parası yaklaşımlarını takiben orman yangını sonucu ölen insanların, kullanılamaz hale gelen mekanların, neden olunan zararların tamamen karşılanmak istenmemesi siyasi ve hukuki sorumluluğun gereğinin yerine getirilmediğini ortaya koymaktadır.
Yangın yerlerinde yok olan değerlere, yaşam bağlarına, anılarına, gelecek tahayyüllerine, bu yerleşimlerdeki sakinlerin görüşlerine önem verilmediği ise son derece açıktır.
O nedenle TOKİ denilen ve bir tüccar zihniyeti içinde hareket eden kurum yangının ilk günlerinden itibaren tek taraflı olarak sürüme soktuğu projelerini kabul ettirmek istemektedir. Yıkım, enkaz, nakliye, inşaat vs kalemler üzerinden yangın mağdurlarına külfet yükleyen tutanaklara imza toplamaya çalışanlar, tek taraflı tutulan ve muhtarlara imzalattırılan belgeler ile yörenin mağdur insanlarını şaşkınlık içinde bırakmaya devam etmektedirler.
Manavgat ve çevresindeki edinilen izlenim, idarenin neden olduğu zararlardan kamu otoritesinden kullanarak, yangın mağdurlarının ortada kalmış hallerinden aşırı yararlanarak ve bu felaket hallerinden de kendi çevreleri lehine sonuçlar çıkarma gayreti içinde olmalarıdır. Zira yangın mağdurlarının yanıltıldığı ve hak edilmeyen külfetlere maruz bırakılmak istendiği yakınmaları son derece yaygındır.
Şeffaf, açık ve katılımcı bir tartışma ortamı olmaksızın yürütülen, kimin neye göre hangi kriterler esas alınarak hukuki bir ilişki tesis edildiği, sorunun bir pazarlık ve dayatma içinde götürülmemesi gerektiği son derece açıktır. Bu konuda alınan kararların, kime ne imzalatıldığının kamuoyu ile paylaşılmaması yangın mağdurlarının hak ve hukukuna zarar verici niteliktedir.
Günlerce süren yangının, kamusal otoritenin zaafiyeti, tedbirsizliği ve kabul edilemez donanım yetersizliği sonucu, göz göre göre gerçekleştiği ortada iken, evleri kül olan, zarar gören insanlara külfet yüklemenin, kredi borçlanması içine çekmenin hukuki ve vicdani bir karşılığı bulunmamaktadır.
Bu insanlara ne tür bir kusur veya ihmal yükleyeceksiniz ki idarenin neden olduğu zararların üstüne bankalara borçlanmaya zorlanmaktadırlar.
Kaldı ki ortada doğal bir felaket değil, idarenin ağır hizmet kusuru olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Anayasal ve yasal sorumluluğunu yerine getirmeyen İdare/İlgili bakanlıklar ve Cumhurbaşkanı hukuki ve siyasi sorumluluktan kaçınmamalıdır.
Kamusal görevlerinin gereği olarak yükümlülüklerini yerine getirerek mağduriyetlerin tamamını, canlı cansız neden olunan zararlar karşılanmalı, zarar gören yapılar yenilenerek eski haline getirmelidir. Ancak bu aşamadan sonra, varsa rücu koşulları (zarara neden olduğu tespit edilen başka sorumlulular) göz önüne alınmalıdır.
Aksi durum siyasetin, kamu kaynaklarının ve kamusal hizmetlerin bir kez daha iktidar çevresinin zenginleşme aracı olarak kullanıldığının yeni bir örneği yaşanmış olacaktır.