8 Ekim 2018 Pazartesi
YEREL SEÇİMLER YAKLAŞIRKEN
Yerel yönetimler, öncelikle kendisine yüklenmek istenen işlevleri bakımından ele alınmalıdır.
İşlevler değerlendirilirken, nasıl bir bütünün parçası olduğu göz ardı edilmesi mümkün değildir.
O nedenle yerel yönetimler üzerinde geliştirilecek bir düşünce veya model, her şeyden önce bu bütün (devlet yapısı ve işleyişi ) hakkındaki düşüncemiz ve takındığımız tutum ile yakından ilgili olacaktır.
Amaç sadece yerel yönetimlerde bu haliyle söz sahibi olmak ise, pratikte fazlasıyla gözlemlediğimiz gibi kalıcı olamayan bir kaç nüans dışında, yönetimde olanın kendi siyasi veya yakın çevresinin istihdamı, işlerin olabildiğince kendi çevresine ihalesi ve ihalelerden pay edinilmesi, yine bu çevrenin kişisel sorunlarının çözülmesi konularında sağladığı avantajlar dışında kayda değer bir farklılık söz konusu olmamaktadır.
Bu durumlarda yerel yönetimlerdeki parti farklılıklarının, öze, esasa etki etmeksizin farklı hitabet ile nimetlerden yararlanan farklı çevreler oluşturmaktan öte anlam kazanmadığı herkesin malumudur....
Bilinmektedir ki konumlanışı itibariyle,
•Devlet, merkezi yönetim aracılığı ile yerel yönetimlere üretim sürecini yeniden düzenleme işlevi yüklemektedir.
•Mekanın örgütlenmesi, altyapı ile değişim sürecinin ve tüketimin sürdürülmesi için gerekli önlemleri almak üzere yerel yönetimlerin ekonomik, sosyal ve hukuksal düzenlemelerine merkezi yönetim yön vermektedir.
•Küresel sermayenin etkinliği ve ilgisi ölçüsünde de doğrudan yerel yönetimlerle ilişkilenmesi, devlet garantörlüğü altında yatırım ve işletmecilik örnekleri de yakın geçmişten bugüne kendini göstermeye başlamıştır
Bu düzenlemelerin finansman kaynağı ve yaygınlığı doğal olarak ülkenin/kentin gelişmişlik ve sermaye birikiminin gerçekleşme düzeyine, yerli veya yabancı sermayenin ilgi ve etkinliğine göre değişkenlik göstermektedir. Bu anlamda yerel yönetimler;
1-Sermaye birikimine dolaylı ve doğrudan katkıda bulunmaktadırlar. Bu katkıyı mal, hizmet ve para(kredi) alımı yoluyla kaynak aktararak, rant geliri yaratan kararlar üreterek, rant dağıtarak; fiziksel altyapı yatırımları yaparak sürdürmektedirler.
2-Nüfusun fiziksel ve kültürel varlık koşulları için gerekli en az temeli sağlayarak iş gücünün yeniden üretimine katkıda bulunmaktadırlar.
3-Yönetim olgusuna içsel olan düzenliliği ve düzeni sağlama-koruma işlevini yerine getirmektedirler.
Şurası açık ki ülkenin zenginlik kaynakları üzerinde ve dolayısıyla devletin yönetiminde söz sahibi olanlar yerel yönetimlerde de söz sahibidir. Bu nedenlerle hem merkezi hem de yerel yönetimlerin esas olarak toplumsal yapıda var olan farklı çıkarları dengelediği, tarafsız ve toplumsal çatışmaların üzerinde bir konuma sahip olduklarından söz edilmez.
Aynı şekilde toplumsal sınıf ilişkilerini ve çelişkilerini görmezden gelerek ‘’halkın gereksinmelerini karşılamak- halka kentsel hizmet sunmak’’ gibi yuvarlak yaklaşımlarla yerel yönetimleri değerlendirmek gerçekçi değildir.
Zira yerel belirleyiciler de hem üretim, hem dolaşım, hem de tüketim çeşitliliği alanında, genel olarak sermaye dünyasının parçasıdır ve onun pazardaki yerine ve ihtiyaçlarına göre hareket etmektedirler.
Başlangıçta devlet yapılanmasının himayesinde gelişen, giderek devleti kontrol eden ve yönlendiren konuma ulaşan sermayenin şimdi de küreselleşme politikalarına koşut, uluslararası sermaye ile iç içe ‘’pazardan daha fazla pay almaya’’ yönelik girişimleri artık yerel hayatı doğrudan ilgilendirir duruma gelmiştir.
Bu ‘’hiyerarşik’’ ekonomik ilişkiler, yerel parçaların konumunu ve gelişmesini de doğrudan belirlemektedir. Bu süreçte yerel unsur, bölgesel-ulusal hatta ulus üstü büyüklükteki sermaye gruplarına ve üst düzeylerde belirlenen tercihlere bağımlı hale gelmektedir.
Ama bu tercihin politika haline dönüştürülmesi için merkezi nitelikteki siyasi karar organlarına da her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulur hale gelmiştir.
Bugün, dış ve iç dinamiklerin zorlamasına bağlı olarak, gerçekleştirmek istenen yeniden yapılanma sürecinde, yerel yönetim kurumlarına yüklenmek istenen yeni işlevler yine merkezi yönetimin emredici gücüyle sürdürülmektedir.
Sermaye dünyasının beklentileri, kapitalizmin derinleşen yapısal krizine çözüm olarak dayatılan tek adam yönetimine indirgenen Merkezi yönetim yapılanması, yerel yönetimleri de tek adam iradesine bağımlı hale getirmek üzere yeni yaklaşımları beraberinde getirecektir.
Bütünşehir düzenlemeleri ile daha önce bu beklentiye yönelik adım atan Merkezi yönetim bu dönem Valilere tanınan yeni yetkilerle bu uygulamaları daha etkin bir şekilde hayata geçireceğini ortaya koymuştur.
Artık sermaye dünyasının istediği yönetim şekli, daha az prosedür, daha az bürokrasi, hiç hukuktur... Kısa bir süre önce “ yerel seçimlerde seçilenin terör örgütleri ile bağlantılı olması durumunda kayyum atanacağı” açıklaması da ortaya koymaktadır ki devlete egemen olan anlayış demokratik, meşru ve hukuka uygun yol ve yöntemler yerine cebren ve hileyle toplumu hizada tutmak istemektedir.
Böyle bir yapılanmada, planlama, katılım, demokrasi, açıklık hatta seçimler bile göstermelik kalmakta, esas amaca hizmet ettiği ölçüde kullanılmakta, geçerli sayılmaktadır. .
Doğal olarak bu yaklaşımın bir sonucu olarak çarpık ve sağlıksız yapılaşma, yerel imkanların yararlanılmasında yaşanan adaletsizlikler, kamusal alanların ve kamusal hizmetlerin özelin çıkarlarına uygun yeniden düzenlenmesi, merkeze çekilen yetkiler, merkezin son söz sahibi oluşu, oldu bitti uygulamalar… hiç kuşku yok ki çıkar çevrelerinin ve sermaye dünyasının yaşam alanlarımıza kendi beklentilerine göre doğrudan müdahalesi ile ilgilidir.
Bu gelişmeler, muhalif çevrelerin, birlikte ve dayanışma içinde davranmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu dayanışma, siyasi iradenin kapsama alanı içinde kalan, bağımlılık ilişkisinden vazgeçemeyecek durumda olan istisnasız tüm emeği ile geçinenleri, dar ve sabit gelirlileri, sadaka ilişkilerine mahkum edilen herkesi içine almayı onlarla birlikte hareket etmeyi hedeflemelidir.
Böyle bir oluşumun gerekliliğine ihtiyaç olduğunu düşünen bütün kurumlar ve kişiler parti ve inanç farkı gözetmeksizin bir araya gelmelidir. Seçimden seçime gündeme gelen girişimlerin topluma değil, yalnızca adaylara çalışan oluşumlar olması nedeniyle öncekilerden farklı bir uygulama sağlamalarını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Sorun tespitleri, tespit edilen sorunların çözüm önerileri, alınan kararların uygulanması ve denetlenmesi, bu sorunları yaşayanlarla birlikte gerçekleştirilmediği, bu doğrultuda örgütlenilmediği ve mücadele verilmediği sürece "siyaset", tedavüldekilerde görüleceği üzere siyaset tacirlerinin elinden kurtulamayacaktır.
Şurası açık ki Tedavüldeki siyaset, kent sakinlerine yerleşim alanlarında oluşturulan ranttan yararlanmak üzere kendilerine nasıl pay çıkaracaklarının düşleri ile yaşamalarını öğütlemektedir. Nerede rant yaratılıyorsa orası cazibe merkezi olacak, işsiz iş bulacak, iş sahibi daha çok para çevirecek, mülk sahibinin mülkü değer kazanacak, vs. vs. … Böylece arkasız insanlara da acaba hangi limana yaklaşsam? Hangi gücün arkasından gitsem ? Kendimi nasıl göstersem ? sorularına cevap aramak kalmaktadır…
Oysa toplumsal olandan yana politikalar ile rant politikaları ters orantılıdır.
Toplumun ihtiyaçları/toplumsal sorunlar, yaratılan rant ile değil, bizzat siyasi tercihlerle, planlama ilkelerinin hayata geçirilmesi ile, muhtaç bırakılanların, dışlananların, mülksüzlerin söz, yetki, karar süreçlerinde bizzat yer almaları, kamusal zenginlik kaynakların kamusal çıkarlar doğrultusunda kullanımının sağlanması sayesinde aşılabilir. Değişim değerinin değil, kullanım değerinin esas alındığı politikaların geçerliliği belirleyici oldukça doğacak rant zaten topluma geri dönecek demektir.
Böylesi bir örgütlenme ve mücadele için çaba sarf edilmeden, kendi örgütlülüğünde dahi içi doldurulamayan hak hukuk adalet, açıklık, katılım, demokrasi söylemleri ile yetinmenin, hiyerarşiden, ufak hesaplardan uzak kalamamanın, seçimden seçime oy hesapları yapmanın geniş halk kesimine bir yararının olmayacağı bellidir.
O nedenle Samuel Beckett’in dediği gibi,
“Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil.”
Yeter ki despotizmin, ayrımcılığın, sömürü dünyasının değirmenine su taşıma…
4 Ekim 2018 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)