Asker veya sivil olması fark etmiyor...
1982 anayasası askeri darbe ve sıkıyönetimli yılların eseriydi... şimdiki anayasa girişimi de OHAL in eseri olsun isteniyor... Biri kontrollü yargı ve meclis bırakmıştı gerisinde, diğeri güdümlü bir yargı ve işlevsiz bir meclisle yetinmemiz için çabalıyor...
Biri 'aldı kaçtı' yöntemlerle, ayetler okunarak, silahların gölgesinde yürürlüğe sokulmuştu, diğeri roketatarların, canlı bombaların patlatıldığı, katliamların kol gezdiği, savaş hallerinin hüküm sürdüğü, yasaklar, tutuklamalar, güvencesizlik ve korku ortamında, şantaj, rüşvet, kavga dövüş pazarlıklarla, 'kuzu' postuna bürünmüş militarizmin, tepeden inmeciliğin, dayatmacılığın, hilafet söylemlerinin millet iradesini esir alma operasyonlarıyla...
Bütün bu olup bitenleri salt askerden daha asker sivil yöneticilerin hevesleri olarak görmek mümkün değil.
Kabul edelim ki ekonominin ve siyasetin egemenleri kendi bildiklerini okumakta çok yetkinleştiler, bir o kadar da insafsızlaştılar.
Dillerinden düşürmedikleri milli ve dini değerler kendi istikballerinin kalkanı olmaktan öte anlam ifade etmediğini yeterince anlamış olmalıyız..
Zira ayakta kalabilmek, kendilerini yeniden üretebilmek için başka çareleri kalmayan egemenlerin toplumu yönetememenin, krizden çıkamamanın, neden oldukları yıkımların, kamusal kaynakları talanın hesabının sorulmamasının çaresini tek adam anayasasında gördüklerini ortaya koyuyorlar...
Toplum siyasetten tamamen dışlanmış durumda tam da istedikleri kıvama getirilmişken, fırsat bu fırsat hesabıyla daha da etkisizleştirmeye çalışıyorlar kendi gibi olmayan herkesi...
Hendek ya da kürsü muharebelerine sürüklenen siyaset tezahürleri de bu dayatmacı, yasakçı, anti demokratik siyaset tarzlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıyor mu zaten ?
Bütün bu söz cambazlıkları, oldu bittiler, kışkırtarak saflaşmalar nereye kadar sürecek ?
Sırtını yasladıkları bu muhafazakarlık bu kadar pişkinliği, fütursuzluğu ve kötülüğü daha ne kadar muhafaza edebilecek ?
Kuşkusuz her çevre ve her birey kendisiyle yüzleşme nedenlerini ve zamanını kendileri tayin edeceklerdir...
Ama hepimiz biliyoruz ki, insanın ve toplumların her koşulda yeniden, yenilenen, yenilmeyen, kendini savunmasını ve ayakta kalmasını sağlayan doğal yasaları çalışmaya devam ediyor...
Bu nedenle bizim ülkemizde de kökenini ve inancını bilimden ve akıldan üstün tutmayan insanlar var...
İyi, doğru ve güzel arayışından asla vazgeçmeyen,
menfaat çetelerine bulaşmayan,
emeğe, özgürlüğe, barışa, rengarenk bir hayata sırt çevirmeyen,
umudu besleyen ve çoğaltan insanlar...
En kolay, en iyi başlangıçlar her türlü takıntılarımızdan sıyrılarak, en yakınımızdakilerle göz göze, omuz omuza gelebilmekte ve umudun gücünü hissedebilmekte.
Bütün mesele,
kendi özünde, kendi güzelliğinde...
Kimseyi bir başkası gibi olmaya zorlamadan
varlığımıza, onurumuza, yurttaşlık haklarımıza kast edenlere yüksek sesle#hayır diyebilmekte...